Markafoni’nin kurucusu Sina Afra, Digital Bosphorus konseptini dile getirdiği ilk andan beri özellikle sektörün içinde olan birçok kişi tarafından büyük ilgi gördü; onlar sayesinde de daha geniş kitleler tarafından öğrenildi. Afra, kendisiyle yaptığımız röportajda Digital Bosphorus’un bir vizyon olduğunu, ulaşmamız gereken nokta olarak görülmesi gerektiğini ve konuyla ilgisi olan herkesin fikirlerini belirterek Digital Bosphorus’un derinlemesine tartışılması gerektiğini belirtmişti.
sosyalmedya.co olarak bizler de Türkiye’deki internet sektörünün geldiği noktayı ve kısa zamanda ulaştığımız başarılı tabloyu fark ediyoruz ve bu pozitif tablonun bir marka haline dönüşme ihtimali varsa elimizden geleni yapmayı arzuluyoruz.
Bu yüzden de Sina Afra’nın ardından sektörün önemli isimlerine Digital Bosphorus vizyonu hakkında dörder soru sorduk ve aldığımız cevaplarla bu konunun aslında ne kadar tartışılmaya müsait olduğunu, geliştirilebileceğini ve somut anlamlar kazanabileceğini öğrendik. Sorularımızı içtenlikle yanıtlayan Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Cenk Bayrakdar, uzman.tv ve istanbul.net’in kurucusu Ersan Özer, Yemeksepeti.com’un kurucusu Nevzat Aydın, Pozitron’un kurucusu Fatih İşbecer, Dijital Büro İstanbul Genel Müdürü ve Galata Business Angels yönetim kurulu üyesi Uğur Şeker, sosyalmedya.co kurucusu Fatih Güner ve Botego’nun kurucusu Ekim Nazım Kaya’ya teşekkür ediyoruz.
Sizlerin de Digital Bosphorus konusu hakkındaki görüşlerinizi yorum olarak bekliyoruz. Dediğimiz gibi, bu konu ne kadar tartışılır ve gündemde kalırsa o kadar içi dolu hale gelecektir.
[heading style=”1″]Sizin için Digital Bosphorus ne anlama geliyor?[/heading]
Cenk Bayrakdar: Digital Bosphorus’u, internet ve teknoloji girişimleri konusunda Türkiye’nin de ciddi bir potansiyeli olduğuna dikkat çekebileceğimiz ve bu coğrafyayı zamanla hem girişimciler hem de yatırımcılar açısından bir çekim merkezi haline getirmek için bu dünyanın içinde olan insanları daha da motive edecek bir fikir birliği, ortak bir inisiyatif olarak görüyorum. Bu tarz inisiyatifler, böyle “haydi arkadaşlar, ha gayret…” tarzı öncülükler, atıl duran veya yeterince motive olmayan, üretkenliği azalmış kesimleri de harekete geçireceğinden toplamdaki katma değerini, geri dönüşünü gerçekten önemsiyorum. Artık bir nevi “un, yağ, şeker hazır. Helva yapmak için ne bekliyoruz ?” durumu oluşmaya başladı. Ülkemizin dinamik nüfusu ve büyüyen ekonomisi, yavaşlayan kıta Avrupası, son dönemde Amazon, eBay, KPCB, Naspers gibi kayda değer yatırımcıların Türkiye pazarına gelmesi ve aktif yatırımlarda bulunması, girişimciliğin çeşitli kanallarda ve seviyelerde sürekli vurgulanması bunun bir göstergesi. Artık biriken bu potansiyeli kinetiğe, momentuma dönüştürmemiz lazım. Bence bundan daha ideal bir zamanlama olamaz.
Ersan Özer: Bu tabii öncelikle Sina Afra’nın harika önerisi. Sektörden de destek gördü. Benim hayalim, Türk internet girişimcilerinin ortak kullandığı bir marka olması. New York’lu siteler footer’larına, “Lovingly made in NYC” gibi ifadeler yazarlar. Biz de sitelerimizde bunu yapmalıyız. Özellikle de global girişimlerimizde. “Digital Bosphorus” yazdığını görenler anlamalı ki, bu site Türkiye’den çıkmış. Yani “made in Turkey” demenin internetçesi olacak inşallah.
Nevzat Aydın: Digital Bosphorus ‘İstanbul Boğazı’ gibi yüzyıllardır süre gelen güçlü bir kültürün, altyapının artık dijitalleşebilmesi ve dijitalleşebildiğinde de ne kadar güçlü olabileceğini simgeliyor bence. Türkiye ve İstanbul’un öneminin üzerine bir de günümüzü, modernliği, iletişimi, dijitalleşmeyi ekliyoruz.
Fatih İşbecer: Ortak çalışma ve bir amaca yönelik beraber hareket etme kültürünün olmadığı ülkemizde Türkiye’nin teknoloji işletmelerinin ve alt yapısının dünya ölçeğinde tanıtılmasına yönelik bir hareket olduğunu düşünüyorum.
Fatih Güner: Gururumuz olacak Digital Bosphorus. İçimdeki tüm milliyetçi hislerimi ayağa kaldıran, üstelik de bunu benim de severek iş yaptığım bu sektörle birleştiren Digital Bosphorus, Türkiye’nin dünya internet ve internet ekonomisi gündeminde her geçen gün biraz daha yükselişini sembolize edecek bence. Sina Afra’nın bu konudaki vizyonu tüm Türk girişimcilere bir ders niteliğinde ve bu dersten en kazançlı çıkacak olan da Türkiye. Bu bir başlangıç, artık bir ismi var, bir cismi var ve bir enerjisi var.
Uğur Şeker: Digital Bosphorus yeni bir başlangıç bence. 2000’lerin başında çok ciddi bir yükseliş içerisinde olan internet ve yakınsamalı alanları, bir krizle sarsılmıştı. Endeks bir anda yerle yeksan oldu. Bu dönemin başlangıcında da yerli büyük gruplar bu rüzgardan faydalanmak istemişlerdi. E-Kolay, Turk.net, İxir, Superonline,Netbul, Vezzy hep bu dönemin erken ürünleri aslında. Bugün, zaman içerisindeki bu dalgalanmaya karşı ABD kökenli şirketler ve borsaları dimdik ayaktalar. Fakat aynı dönem biraz da altı boş olan yerli girişimlerin neredeyse tamamı tarih oldu.
O nedenle Digital Bosphorus yeni bir başlangıç anlamına geliyor benim için. Bu yeni başlangıç, ilk sinyallerini 2007-2008 gibi vermeye başlamıştı. Şimdi adı da konmuş oldu.
Ekim Nazım Kaya: Bu terimi Sina Afra’ya borçlu olduğumuz için, anlamını da onun ifadeleriyle değerlendirdik ve sahiplendik. Sektörün ihtiyaç duyduğu heyecanı üretmek adına, bu tür kavramlar faydalı olabiliyor. Zaman zaman bazı geleneksel sektörleri temsil eden dernek ve vakıfların bir sloganla ortaya çıkıp reklam kampanyaları düzenlediğini görüyoruz. Bunlar farkındalık yaratmaya yönelik kampanyalar oluyor. Digital Bosphorus da bana biraz bunu çağrıştırdı. Bizim TV reklamına ihtiyacımız yok, çünkü İnternet sektörüne, sektör dışı unsurların değil, kendimizin inanması daha önemli bir ihtiyaç. Digital Bosphorus da bunu hedefliyor.
[heading style=”1″]Türkiye dışında Digital Bosphorus denildiğinde akla ne gelmeli? Klon girişimler, geniş pazar, inovasyon vb?[/heading]
Cenk Bayrakdar: Bence Diğital Bosphorus denildiğinde Türkiye’nin dinamik, genç ve teknolojiye meraklı bir pazar olduğu akla gelmeli. İnsanımız teknolojiyi kullanma konusunda meraklı ve gerçekten bize özgü inovatif örnekleri de sık sık görüyoruz. O yüzden yabancılar bu pazarı ve kullanıcısını küçümsememeli. İnsanımızın enerjisi yüksek, bir şeyler yapmak, bir yerlerden çıkış yakalayıp ortaya değer koymak konusundaki arzusu yüksek. Sahibinden.com, Gittigidiyor, Yemeksepeti gibi 1. nesil internet girişimlerinden sonra yeni bir neslin yeşermekte olduğunu görüyoruz. İnternet ve mobil iletişimin gücü sayesinde artık Anadolu’nun uzak köşelerindeki insanlarımız da dünyada neler olup bittiğinden haberdar ve onlar da fırsatlara değerlendirmek istiyor.. Yaratıcı fikirlerinin dikkate alınması için şimdi daha fazla imkana ve olanağa sahipler. Klon konusunda o kadar tutucu değilim açıkçası. “Klon yapmayacağım” veya “çok kendine bir özgü girişim başlatmalıyım” diye kasmaya başlayınca ortam kurumaya, çoraklaşmaya başlıyor. Klonun yerel ülke koşullarına adapte edilmesi, iş modelinin değiştirilmesi de önemli bir inovasyon bence. Ülkemizin teknolojik altyapısı, insanımızın davranış şekli, beklentilerinin farklı olması, mobil iletişimin yaygınlığı, ödeme sistemleri ve gelişmiş lojistik ağı gibi unsurlar “yerelleşmeyi” destekleyen başlıklar. İnovasyon konusunda ise almamız gereken mesafeler olduğunu düşünüyorum, bu durum geceden sabaha kısa sürede değişecek şeyler değil, zamanla oluşacak kültürel bir dönüşüm olarak görüyorum.
Ersan Özer: Dediğiniz gibi, öncelikle akla sitenin Türkiye’de yapıldığını getirmeli. İnternet için kimi önemli ülkeler vardır. Ortadoğu’da Ürdün, BAE, Avrupa’da İsveç, Almanya gibi. Bizim de yıldızımız giderek parlıyor ama daha çok pazar büyüklüğü olarak öne çıkıyoruz. İnternet şirketlerimizin başarısına daha çok vurgu yapmalıyız. Bunun dışında bir şeylere vurgu yapmaya bence şu aşamada ihtiyaç yok. Bize yapıştırılacak etiketleri, oluşturacağımız algıyı, biz ne söylersek söyleyelim, asıl yaptığımız işler belirleyecektir diye düşünüyorum.
Nevzat Aydın: Hemen hemen hepsi. Türkiye startup ekosistemi ve girişimci profili ile artık dünyadaki herhangi bir gelişmekte olan pazardan daha geride değil. Klonlar son 3 senenin modası ve dünyanın her yerindeki internet kullanıcısının birbirine yaklaştığı dönemde çok önemli potansiyel. Pazarın genişliği ve kullanım alışkanlıklarına göre internet ve e-ticaret hala çok gerilerde ve bu yüzden de çok yüksek potansiyele sahip.
Fatih İşbecer: Klon girişimler yabancı ülkelerde tarifi en kolay iş modelleri olduğu için ülkemize ilgi çekmek ve orijinalleri ile karşılaştırılarak pazar tahmini yapılmasına faydalı olmak gibi çok kritik olduğunu düşündüğüm bir etkileri oluyor. Türkiye’nin nüfusuna göre geniş bir pazar olmadığını hatta aksine oldukça kısıtlı olduğunu düşünüyorum. Ancak önümüzdeki yıllarda satın alma gücünün ve internet altyapının gelişmesi ile beraber mevcut pazarın çok daha büyüyeceğine ve o zaman bir potansiyel vadedeceğine inanıyorum. O gün gelene kadar ülkemizin en önemli artısının krizlere yatkın orta üst düzey yöneticileri ve seri karar alabilen acımasız bir rekabet ortamında kendini geliştiren girişimcileri olduğunu düşünüyorum.
Fatih Güner: Geniş pazardan ziyade genişleyebilecek olan bir pazar potansiyeli akla gelecektir bence. Düşünelim, Polonya ile Türkiye’yi aynı kefeye koyarsak, Polonya’da internet kullanıcılarının e-ticaret penetrasyonu %60’ın üzerinde, Türkiye’de ise henüz %8. Polonya’da kredi kartı penetrasyonu ve finansal ürünlerin çeşitliliği de Türkiye ile büyük benzerlik gösteriyor. Öyleyse Türkiye’nin önümüzdeki iki sene içinde bu rakamlara ulaşabildiğini düşünürsek, ki e-ticaret tüm internet ekosisteminin kazancı için doğru bir ölçü olabilir, hepimizi mükemmel günler bekliyor gibi.
Uğur Şeker: Digital Bosphorus denildiği zaman Türkiye ve bölgedeki dijital etki akla gelmeli diye düşünüyorum. Sadece yaratılmış değerler .com projeleri değil her anlamda yaratılmış katma değer akla gelmeli. Toplumun bu konuda bilinçlendirilmesinden tutun da bu işin kendince bir borsası olması da dahil. Biz, ülke olarak son dönemde hem nüfusumuzla hem de göreceli ekonomik istikrarımızla dikkat çekmeye başladık. Hani bize ilkokulda öğretilen “jeopolitik önem” hikayesi. Bu son dönemlerde tekrar canlanmaya başladı. Ülke olarak bölgede bir güç olmaya başladık ve bu da çok doğaldır ki pozitif ekonomik sonuçlar doğurmaya başladı. Bizim bu rüzgarı bu sefer altını doldurarak değerlendirmemiz gerekli.
Ekim Nazım Kaya: Maalesef akla ilk gelen inovasyon olmuyor. Çünkü bunun için merak etmeye dayalı bir eğitim sisteminden uygun toplum değerlerine, araştırma-geliştirmeye ayrılan kaynaktan, üniversitenin sanayi ile işbirliğine, geniş bir altyapı lazım. Bu bir nesilde kazanılabilecek bir birikim değil. Yüksek katma değer, büyük yatırımlar ve uzun vadeli planlar gerektiriyor. Bizim ekonomimiz, hiç satış yapmadan 10 yıl bir ürün geliştirmeye olanak sağlayacak kadar büyük değil. Ya da girişimcilerimiz iki yılda bir sektörü baştan aşağı değiştirecek ürünler çıkaramayabilirler. Rekabette bu alanda gerideyiz.
Klonlamada sorun yok. Aksine, inovasyonda güçlü olmayan bir ülkenin, başarısı kanıtlanmış modelleri adapte etmesi, zaman ve para kaybını önleyecektir. Bence gelişmekte olan tüm ülkelerde olduğu gibi, bizde akla ‘potansiyel’ gelmeli. Pazar büyük, ve her geçen yıl ciddi şekilde gelişiyor. Sermaye, devlet destekleri ve girişimcilik ekosistemi hızla olumlu bir atmosfer yaratıyor. Basit ama işe yarayan ürün ve hizmetler geliştirip satmak Türkiye internet sektörünün lokomotif alanı olacaktır.
[heading style=”1″]Türk girişimlerinin yurtdışına açılması Digital Bosphorus markası için ne derece önem taşıyor?[/heading]
Cenk Bayrakdar: Digital Bosphorus bir çok açıdan önemli misyona sahip olabilir. Şu an parça parça ve birbiri ile etkileşimi az olan çeşitli inisiyatifler eğer “Digital Bosphorus” çerçevesinde birbirlerini destekleyecek şekilde ilerlemeye başlarsa bunun geri dönüşü pozitif yönde olacaktır. Bir nevi “ölçek ekonomisi” yaratmamıza olanak tanıyacak “Digital Bosphorus” … Burada önemli olan 2 nokta var, bir tanesi kaliteli girişimciler ve girişimlerin ortaya çıkmasını sağlayacak daha yapısal çözümlerin yaygınlaşması ve diğeri de yabancı yatırımcıların buraya daha fazla ilgi göstererek daha fazla yatırım gerçekleştirmesi. Bunlar Digital Bosphorus’un “sinyal gücünü” oldukça olumlu yönde etkileyecek ve Balkanlar, Ortadoğu gibi yakın bölgelerde bizim etrafımızda kümelenmesinin de önünü açacaktır. Kasım ayında Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde düzenlenen Bootcamp Girişimci-Yatırımcı buluşması etkinliğine Romanya’dan, Bulgaristan’dan, İtalya’dan girişimlerin katılması ya da eTohum’un Startup Turkey etkinliğine Ortadoğu pazarından katılımcıların gelmesi, ilgi göstermesi bunun öncü işaretleri. Hem kendi içimizde hem de bir adım civarımızdaki coğrafyaları da bize doğru yaklaştırdığımızda buradan çıkacak girişimlerin yurtdışına açılması daha kolay, sık ve hızlı olacaktır.
Ersan Özer: Bence Digital Bosphorus’un sektörümüze yapacağı en mühim katkı, bizleri, global vizyon sahibi olma yolunda ilerletmesi olabilir. Yabancı birçok başarılı girişimci tanıyorum. Konuşuyoruz. Bir iş kurarken onların dertleri de, bizim dertlerimiz de aynı. İşi büyütürken de keza aynı. Ama vizyonlarımız çok farklı. Biz de onlar gibi global projeler üstüne kafa yormalıyız. Hiç olmazsa bölgesel projeleri artırmalıyız. Dizilerimizin Ortadoğu başarısını internet sitelerimiz de yapabiliriz. Eğer büyüme deyince aklımıza, otomatik bir şekilde, ülke dışına çıkma gelirse kesinlikle başarılı olacağımızı düşünüyorum. Biz de şu an ABD ve İngiltere’yi hedefleyen bir proje için çalışıyoruz. Yayına çıktığımız gün, sitenin footer’ında, “Proudly made in Digital Bosphorus” yazdığını göreceksiniz.
Nevzat Aydın: Digital Bosphorus konseptini son derece pekiştiren ve dünyada kendinden söz ettiren bir gelişme olacağı kesin. Zaten Digital Bosphorus markası olsa da olmasa da girişimcilerimizin önü son derece açık ve uluslararası başarı hikayeleri duymamıza çok az kaldı.
Fatih İşbecer: Yurt dışında faaliyet gösteren / gösterebilen girişimlerin artması ülkemiz adına önemli bir gelişme ancak burada toplu bir başarıdan ziyade daha çok bireysel çabalar olduğunu görüyoruz. Bir dönem tekstil sektöründe Turquality gibi bir yapılanmaya gidilmişti, Digital Bosphorus aynı yola kamu olmadan çıkıyor diyebiliriz. Başarı çok kritik, Digital Bosphorus’un ya da girişimlerin başarılı olması her durumda ülkemizin iş hayatına ve yeni girişimlere yol gösterici olacaktır.
Fatih Güner: Eğer Türk internet girişimleri ve yatırımları belli bir kaliteyi yakalayabilirlerse ve bu girişimlerin tamamı da Digital Bosphorus’un bir ucundan tutarlarsa (yani bu birliği, beraberliği oluşturabilirsek) o zaman yurtdışında Digital Bosphorus’un bir ağırlığı olacaktır. Kalite hakikaten de kilit kelime. Ancak beraberlik, yani sektörün ego savaşlarından uzak olması, yanında büyümeyi getirir.
Uğur Şeker : Ülkemizden, bölgeye ve Dünya’ ya açılan projelerin sayısının hergeçen gün artacağını düşünüyorum. Bu toptan bir hareketle olabilir. Bir sektörün oluşabilmesi için girişimcilerin, yatırımcıların, yasal altyapının, sivil toplum kurululşlarının ve tabiki yetişmiş işgücünün oluşması şart. Bir Türkiye olarak bunun neresindeyiz? Herbiri için katetmiş olduğumuz bir yol var. Gelinen nokta ise ümit verici. Fevkaledinin fevkindeyiz :)) diyemeyiz ancak benim inancım çok yakın bir gelecekte tüm bu çarkın sağlıklı işleyeceği yönünde. Geçtiğimiz sene ABD’ de girişim sermayesi olarak yatırılan miktar 40 küsür milyar dolar ve bunun toplam getirisi 200 milyar doların üzerinde. Burada her yaratılan değer başarılı mı oldu hayır, olamaz da. Ancak içlerinden katma değer çıkanların yaratmış olduğu ekonomik büyüklük, başarısız olanlarınkini örtmekte. Yani bizler Dünya için daha fazla şeyler üretmeye çalışmalıyız. çinde bulunmuş olduğumuz düzenin gereklilikleri bu yönde. Çok daha fazla üretim yapmalıyız, hem de çok. Ve ben bunlar içerisinden çok daha fazla global marka çıkabileceğine inanıyorum.
Ekim Nazım Kaya: Yurt dışına açılmak, 100 metre koşusu için eğitilmiş bir atletin engelli koşu yapmak durumunda kalmasına benzetilebilir. İlk engele kadar sorun olmayabilir, ama sonrası ayrı bir kondüsyon gerektiriyor, ve orası farklı bir lig. Münferit başarılar olabilir, ama bence kendi pazarımızın koşullarına uygun planlar yapmak daha gerçekçi olacaktır. Yabancı sermaye için cazip bir pazar olmak, ilk aşamada yeterli bir hedef olacaktır. Ki bu yolda ilerlemeye başladık bile. Kurallarını kendimizin koyduğu bir oyunda kazandıktan sonra, başkalarının liglerine göz dikebiliriz. Bu insanımızın kısıtlarından değil, piyasa şartlarının gerektirdiği rekabetçi niteliklerin bizim ülkemizde bir norm olmamasından kaynaklanıyor. Batının geçirdiği aşamaları onlardan daha kısa sürede geçirmemiz gerçekçi, çünkü global dünya bunu kolaylaştırıyor. Ama yine de kısa sürmeyecek bir süreçten bahsediyoruz. Bunun kökleri sanayi devrimine kadar uzanıyor, dolayısıyla dezavantajlarımızı fırsata çevirmeliyiz.
[heading style=”1″]Türk internet sektörünün ve Digital Bosphorus vizyonunun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Neler yapılmalı, neler beklenmeli?[/heading]
Cenk Bayrakdar: Açıkçası Türk internet sektörünün geleceği konusunda pozitif düşünüyorum. Digital Bosphorus inisiyatifinin de buna olumlu katkı sağlayacağı aşikar. Ortada oluşmakta olan bir potansiyel var ve bunun harekete dönüştürülmesi için doğru zamandayız. Kaliteli girişimlerin ve girişimcilerin artması kadar yerel ve yabancı yatırımcıların ülkemizdeki girişimlere daha fazla ilgi göstermesi şart. Bunu da bol, kaliteli ve zaman zaman kendine özgü fikirlere sahip girişimlerin ortaya çıkması ile sağlayabiliriz. Girişimlerimizin kalitesini artması lazım. Bu konuda akademik kurumların değerli çalışmaları ve planları var, bunları görüyoruz. Bunlar her sene artarak devam ediyor, daha da yaygınlaştığını gözlemliyorum. Sadece “iyi bir fikrim var !” tek başına bir anlam ifade etmiyor, fikrin uygulanabilir bir iş modeli ile düzgün “uygulanması” ancak bir değer ifade etmeye başlıyor. Girişimci olarak doğan bir kesim olabilir ama önemli bir kesim doğru yönlendirilir ve desteklenirse onlar da iyi birer girişimci olabilirler. Öte yandan melek yatırımcılar, ülkemizin önde gelen ticari kurumları, üniversiteler, Teknopark’lar ve STK’lar arası iletişim ve işbirliği daha da genişletilmeli. Bu oyuncular arasındaki etkili ve olumlu işbirlikleri girişimler tarafına da pozitif yansıyacak ve dolaylı olarak daha fazla yabancı yatırımcıyı da buraya çekecektir. “Exit” tarafında belli ölçülerde sıkışıklığın olduğunu ben de kabul ediyorum. Sağlıklı bir eko-sistemin oluşması, Digital Bosphorus’un anlamını daha iyi bulması ve misyonunu daha iyi yerine getirebilmesi adına alternatif “Çıkış” araçlarının da oluşması şart. Sadece bir başkasına satış tek “Çıkış” seçeneği olmamalı. Bu anlamda İMKB’nin GİP oluşumuna benzer ancak gelişmekte olan internet ve teknoloji girişimlerinin yer alabileceği bir finansal yapının oluşturulması, düzenlenmesi de ihtiyaç halini alacaktır.
Ersan Özer: Öncelikle Digital Bosphorus markası için neler yapabileceğimizi daha fazla konuşmamız lazım. O yüzden bu söyleşi için sosyalmedya.co‘ya teşekkür ederim. Mümkünse adresi DigitalBosphorus olan bir sitemiz olmalı. Herkesin beğendiği güzel bir logo yapmalıyız ki sitelerimize koyabilelim. Yıllık bir konferansımız olabilir. Dernek türevi bir oluşum haline getirebiliriz. Kâr amacı gütmeyen bir organizasyon olursa, profesyonel bir kadro, yabancı basına düzenli basın bültenleri gönderebilir, Türkiye’ye gelen VC’lere yol gösterebilir, gereken bağlantıları yapar. Velhasılı, çok şey yapabiliriz. Ben kendi adıma Digital Bosphorus için seve seve mesai ayırmaya hazırım.
Nevzat Aydın: Doğru bir isim ve doğru bir vizyon. Devlet etkileşimi ve iletişimi çok önemli. Bu vizyonun farklı kademeler tarafından da sahiplenileceğini öngörüyorum. Ne kadar bu markadan farklı platformlarda bahsedersek o kadar Türkiye ve internet ile ilgili çevrelerde daha fazla akılda kalıyor olacağız.
Fatih İşbecer: Türk İnternet sektörü yolun çok başında, kesinlikle büyümeye ve yeni iş sahaları yaratmaya devam edecek. Ortak bir çatı altıda bunun başarılması çok daha sistemli ilerlemesi elbette iyi olur ancak Türk internet sektörü ve yeni girişimlerin her halükarda bu tip bri marka altında olmasa da başarılı olacağına inanıyorum.
Fatih Güner: Bu sene yaptığım ve yapacağım tüm konuşmalarda söylediğim/söyleyeceğim bir söz var: “Bir sen, bir de laptop yeter!” diyorum. Sadece girişimcinin fikrine yatırım yapıldığı günler geçti. Artık projelerin çalışır duruma geldiği ve girişimcilerinin sosyal yeteneklerinin de gelişmiş olduğu bir ekosistemde yatırım yapılan günlere geldik. Girişimcilerin kendi inisiyatifleri ve tutkuları ile proje ürettiğini ve çalışır duruma getirdiğini görebilirsek, bu sırada kendilerine de sosyal yetenek anlamında yatırım yapabilirlerse, Digital Bosphorus vizyonunu yaşayabilir hale geliriz.
Uğur Şeker: Bunun için de bir vizyon gerekli. Bu vizyonun adı da Digital Bosphorus ise herkesin desteklemesi gerekli. Bakalım zaman ne gösterecek? Oyun daha yeni başlıyor….
Ekim Nazım Kaya: Girişimcilik yalnızca internet sektöründe değil, hükümet nezdinde de kabul gören ve desteklenen bir trend durumunda. Bu dalgayı arkamıza alarak denenebilecek her iş modelini denemeliyiz. Kaldıraç Etkisi kitabı için rol model konumundaki ilk nesil internet girişimcileri ile yaptığım görüşmelerde gördüğüm şu: Ekosistem yeşermek ve büyümek için eskisinden çok daha uygun. Hata toleransı çok daha fazla. Ama rekabet de çok daha çetin. Doğal seleksiyona uğrayacak olan çok sayıda girişimcimiz olmalı ki, aralarından çıkan başarılı kişiler de tatmin edici miktarda olsun. Uzmanlaşma önem kazanıyor. Hiç bilmedikleri alanda bir şeyler yapmaya çalışmaktansa, gençler deneyimleri olan bir sektörü internete taşıyabilir. Bireysel iş yapmaktansa, aynı alandaki oyuncuları bir araya getirip platform kurabilirler. Kısa vadede küçük de olsa para kazandıracak servisleri geliştirebilirler. Açık kaynak prensibiyle ekosistem yaratarak, ürünlerinin kısa sürede çarpan etkisiyle bir etki alanı oluşturmasını sağlayabilirler. Bir kez üretip, defalarca satılabilen servis olarak yazılım modelleri, her müşteri için ayrı geliştirme isteyen maliyetli modellere tercih edilmeli. Kısacası, herkes aklına gelen her modeli denemeli, çalışmıyorsa bunu erken görüp, hatada diretmeyip, bir sonrakine geçmeli. İlk denemede başarılı olanların sayısı az, ama hatalardan öğrenenlerin başarı şansı çok daha fazla. Bunlar yapılırsa, sermaye akışı artacak, pazarın büyümesi hızlanacaktır.
(Görsel: Kenan Bölükbaşı)