“İnsanlar içine hap atılmış Nescafe içip protestolara katılıyor” Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin son dönemde artan protestolara karşı 25 Şubat 2010’da yaptığı açıklamadan bir kesit.
“İsviçre’de bir başka (snowboard) organizasyonuna daha imza atan Nescafe takımını kutlarız!” 15 Şubat 2010’da Nescafe’nin Twitter’dan takipçilerine gönderdiği mesaj.
“Artık kendimize gelmeliyiz. Ligdeki kötü sonuçlardan dolayı hepimiz üzgünüz. Artık puan kaybetmemeliyiz. Takımın taraftarların desteğine ihtiyacı var.” 27 Şubat 2010’da Felix Magath’ın Facebook’taki sayfasından taraftarlara çağrısı.
Nescafe – Kaddafi ilişkisi ve Felix Magath’ın Facebook sayfası… Yukarıdaki iki dijital mecra hikayesinin birbiriyle doğrudan bir ilişkisi yok. Ancak doğru soruları sorduğumuzda iki hikayenin de benzer paydada tartışılabileceğini görebiliriz. Hikayelerin ilkinde Kaddafi’nin garip Nescafe demecine karşılık olarak, online mecrada iletişimi arttırmak için açılan Nescafe’nin Twitter sayfasındaki son mesajı görüyoruz. Yani Nescafe’nin Kaddafi’ye cevabını görmek için sayfaya girenler, İsviçre’de gerçekleşen organizasyon hakkında günler önce atılan tebrik mesajıyla karşılaşıyor. İkinci hikayede ise ligdeki kötü gidişattan dolayı istifası istenen Alman futbol kulübü Schalke 04’ün teknik direktörü Felix Magath’ın, offline itibarını yeniden konumlandırmak için oluşturduğu Facebook sayfasından taraftarlara seslenişini görüyoruz.
Web 2.0 devriminin getirdiği en temel yeniliklerden birisinin, kullanıcıların arasındaki fiziksel mesafenin veriler aracılığıyla da olsa kısalması olduğunu söyleyebiliriz. Yalnızca salt bireyler arasında değil; gerçek dünyadaki itibarlarını yeniden konumlandırmak ya da pekiştirmek için sanal dünyada yerlerini alan markaların ve ünlü isimlerin de tüketicileriyle aralarındaki mesafe azaldı. Sürecin bizi getirdiği nokta ise geçmişte merak unsurunu körükleyen ulaşılmazlık faktörünün yerini ulaşılabilirlik ve şeffaflığın alması oldu.
Herkesin katılım sağlayabildiği sosyal medyanın demokratik dinamiklerine kıyasla, yalnızca markaların ve ünlülerin kitlelere ulaşma imkanının olduğu ve geri kalan bizlerin ancak altın günlerinde ufak da olsa kitlelere fikir belirtebildiği geçmişin geleneksel anlayışında, birebir iletişim yoluyla markaların itibar koruması bir gereksinim değildi. Şimdi ise altın günleri küresel bir hal aldı. Artık bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman ve bir Türk gerçekten bir araya gelip tuttukları takım (Schalke 04) ya da içtikleri kahve (Nescafe) hakkında konuşabiliyorlar. Bu yeni alışkanlıklar ise markaların itibarlarını korumaları için yeni stratejiler edinmelerini gerektiriyor.
Libya’da Şubat’ın sonuna doğru artan protestolar Kaddafi’yi henüz tahtından indiremedi ancak Kaddafi’nin göstericilere yönelik bir açıklaması Nescafe’yi sosyal medyada en çok konuşulan markalardan (bkz: Trendistic grafiği) biri haline getirdi. Bu durumun sebeplerinden biri Kaddafi’nin “insanlar içine hap atılmış Nescafe içip protestolara katılıyor” dediği absürd açıklaması, diğeri ise açıklamanın üzerinden 3 gün geçmesine rağmen Nescafe’nin Twitter hesabından konuya dair hala açıklama yapmamış olması. Kaddafi’nin Nescafe güzellemesini gören ve markanın tepkisini merak edip Twitter hesabına girenler konuyla alakasız olan tebrik mesajını görüyorlar. Gerçek şu ki, bu tip alışılmamış olaylar, markaların kendilerini ifade etmeleri için çekici fırsatlar olabileceği gibi, aynı zamanda atılan herhangi dikkatsiz bir adımın geri dönüşünün onarılamaz sonuçlara yol açabileceği durumlardır. Küresel ölçekte tartışılan ve devrilmesi beklenen bir devlet başkanının demeci üzerine markanızın sosyal medyaya malzeme olması durumunda geri çekilip beklemek yerine ne yapabilirdiniz? Online mecradaki varlığıyla proaktif olması beklenen Nescafe markasını, Kaddafi’nin absürd açıklamasına reaksiyon göstermediği için eleştirebilir miyiz?
Geçen sene Schalke 04’ün ligi ikinci bitirmesinde büyük payı olan, bu sene ise ardı ardına gelen yenilgilere çare bulamayan ve istifaya çağrılan teknik direktör Felix Magath’ın Facebook sayfasından taraftarlara seslenmesi ve itibarını yenileme çabası şimdilik doğru bir yol gibi görünüyor. Bu stratejinin şimdilik de olsa doğru olduğunu her durum güncellediğinde aldığı binlerce like’tan da anlayabiliriz. Peki yeterli mi? Değil. Çünkü siz online ortamda ne kadar sevimli ya da yapıcı olursanız olun gerçek dünyanın parametreleri, etrafımızdaki dinamikleri belirleyen ana etmenler olmaya devam edecektir. Nitekim, Magath’ın Facebook açılımına rağmen kötü sonuçların devam etmesine karşılık olarak Schalke 04 taraftarları tribünlerde, yani offline ortamda, açtıkları “unlike” pankartlarıyla salt online itibar yönetiminin işe yaramayacağını kanıtladılar. Burada Magath’ın yapması gereken şey, online mecradaki varlığını istikrarlı bir şekilde sürdürmek ve offline mecrada daha fazla maç kazanmak gibi gözüküyordu ki, Magath’ın geçtiğimiz günlerde görevine son verildi.
Yazıyı iki olayı tek bir potada eriterek sonlandıralım: Online mecrada var olmak ve itibarı korumanın yollarını aramak kaçınılmazdır ve ancak offline mecranın dengelerini yine de gözetmek durumundasınız.