Sosyal medya, hayatımızın tam ortasında oturduğundan beri tartışılan konu bizi depresif yapıp yapmadığı. Özellikle ergenlik döneminde çocuklara sahip ebeveynlerin bu konuda kaygısı bir hayli yüksek. Yetişkin insanlar ise sorumlulukların peşinde bitap düştükleri hayatlarındaki dijital pencereden, arkadaşlarının ihtişamlı hayatına bakınca kendilerini kötü hissedebiliyor.
Tabi bir de madalyonun öteki yüzü var. Sosyal medya çok uzun zamandır görüşemediğimiz arkadaşlarımızla iletişimde olmamızı sağlıyor ve arkadaşlıkları güçlendiriyor. Kısa süreli iletişimlerde, kopmak istemediğimiz insanların hayatında mevcudiyetimizi koruyabiliyoruz. Bu mevcudiyet içerisinde kendimizi depresyona sokup sokmadığımız ise araştırmacıların dikkatini çoktan çekti.
Amerika’daki Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’nde yapılan araştırmada, uzmanlar sosyal medyanın etkisinin tek bir noktaya bağlanamadığını söylüyor. Yapılan araştırma, sosyal medyada geçirilen sürenin artmasıyla beraber depresyonun da tetiklendiğini gösteriyor, ancak konu içerisindeki değişkenlikler, tek bir sonuca bağlı kalamayacağımızı söylüyor.
Tatmin etmeyen iyileştirme
Hepimizin temel ihtiyacı, başkaları tarafından sevilmek ve kabul edilmektir ve sosyal medya bu kırılgan ihtiyacımızla oynayabilir. Beğeniler, sosyal medyadaki mal varlığımız gibi. Özellikle düşük özgüvene sahip insanların hayatında çok önemli bir yer kaplıyor. Bu kişiler, beğenileri toplayarak kendilerine olan güvenlerini geri kazanıyorlar. Yani buna kısaca bir popülerlik yarışı diyebiliriz. Ancak bu yarışmayı “kazanmak”, bize kısa süreliğine moral depoluyor. Yani, özgüveninizi pekiştirmek için güvenebileceğiniz bir ortam değil.
İnsan doğasında, kendisini diğer insanlarla karşılaştırmak vardır. Bu karşılaştırma bazen ilham kaynağı olur ve kendimizi geliştirmemizi sağlar; ancak özellikle moralimizin bozuk olduğu zamanlarda bizi depresyona sürükler. Sosyal medyadaki en büyük problem, insanların sergiledikleri imajın aslında çok da gerçek olmaması. Kabul edelim, hepimiz sadece hayatımızdaki en keyifli anların fotoğraflarını paylaşıyoruz. Aslında hiçbirimiz kendimizi orada sergilediğimiz kadar harika bir hayat içerisinde değiliz. Ağırlıklı olarak PTT (pijama, terlik, televizyon) modunda geçen hayatımız, sosyal medyada bir star hayatına dönüşüyor. Sonuç bu olunca, moral bozukluğu dönemi, bu şaşaalı hayatlar karşısında depresyona dönüşüyor.
O kadar da kötü değil.
Özellikle anne ve babalar çocuklarının sosyal medya kullanımı konusunda endişeli. İçinde birçok tehlikeyi barındırıyor olabilir, ancak kabul edin ya da etmeyin, sosyal medya artık hayatımızın bir parçası ve uzun bir süre de bizlerle olmaya devam edecek. Çocuklarınızın hayatından sosyal medyayı çıkarmanız, arkadaşlarıyla bağlantısını düşürecektir. Bu onlar için bir seçenek değil.
Sosyal medyanın akıl sağlığındaki uzun süreli etkisi şu an için belli değil. Uzun süreli etkilerini görene kadar yapmamız gereken, bunu bir iletişim aracı olarak görmek ve olumsuz etkilerden korunmak için bilinçlenmek. Unutmayın, hepimiz hayatımızın güzel yanlarını paylaşıyoruz. Bu da günlük hayatımızın %3’ü gibi bir oran. Bu sebeple insanların mükemmel hayatlar yaşadığını düşünmeyi bırakın. Kendinizi iyi hissetmeye ve kendinizle barışmaya bakın.