Sony’nin ilk LTE telefonu Xperia ion ile ilk defa 2012’nin başında, Consumer Electronics Show’da karşılaşmıştık. Aynı fuarda, plastik kardeşi Xperia S ile yan yana boy göstermiş, şık ve red dot tasarım ödüllü dizaynıyla ağzımızı sulandırmıştı.
Sonra Xperia ion ortadan kayboldu! Xperia S yavaş yavaş hayatımıza girdi, ama geçen aya kadar Avrupa’ya bile gelmeyen Xperia ion, hiç göremeyeceğimiz güzel aletler listesinde yerini alacak diye korkmaya başladık.
Neyse ki Sony Türkiye’yi ve sosyalmedya.co’yu unutmadı ve her ne kadar geç olsa da (ve 8 aylık gecikme bu hızda ilerleyen bir piyasada yeniyi eski yapmaya yetse de) Xperia ion’a kavuştuk. Biz de sosyalmedya.co olarak, Türkiye’de satışı başlamış Sony Xperia ion incelememizi yaptık.
Şekil ve Tasarım
Görsel tasarımı, Xperia ion’un parladığı noktalardan biri. 133 x 68 x 10,6 mm ölçüleriyle ve 144 gram ağırlığıyla telefona ne ince denebilir, ne de hafif; ama bu ölçülerin bir araya gelişi harika bir ergonomik deneyim yaşatıyor.
Xperia ion, aşağıda daha detaylı inceleyeceğimiz büyük, kenarlara bitişik ekranıyla anında hemen kendini gösteriyor. Ön kamera, ahize hoparlörü ve dört fonksiyon tuşu dahil olmak üzere bütün ön yüzey dümdüz koruma camıyla kaplı. Parlak siyah yan panel telefonunun önüyle, bombeli, mat alüminyum arka panelini birleştiriyor. Ayrıca telefonun arka üst ve alt bölgesinde, Apple’ın iPhone 5 ile bünyesine kattığı türden mat lastik bantlar telefona koyu renkli bir doku daha ekliyor. Bu bantlar estetik bir şekilde alüminyum yüzeyi ve telefonu düşmelerden koruyor ve kaymayı engelliyor. Parlakla matın, plastikle metalin bu çoklu birleşimi, red dot jürisinin ödüle layık gördüğü dokunuşlardan biri.
Xperia ion, özellikle çizilmez ve düz ön yüzeyi masaya dönük şekilde yerleştirildiğinde çok şık duruyor. Telefon bombenin zirve yaptığı ortasında 1 cm’den kalın olmasına rağmen, bu şekilde yüzükoyun yerleştirildiğinde o kadar ince yerleşiyor ki, masadan almakta zorlanmayasınız diye yan yüzeyler kavramayı kolaylaştıracak bir açıda ekrana doğru inceliyor.
Micro-SD ve micro-SIM slotlarına ulaşmak için mat bantlardan üsttekini açmanız yeterli. Telefonun sol kenarında, şarj ve bağlantı amaçlı micro-USB ile görüntü ve ses transfer eden micro-HDMI girişleri, plastik bir kapağın arkasına gizlenmiş. Sağ tarafta ise alüminyumdan yapılma kilit, ses/zum ve kamera düğmeleri mevcut. Bütün kontrol düğmelerinin sağda toplanmış olması, telefonun sol kulakta kullanım için tasarlandığını gösteriyor; nitekim alt yüzeydeki ahize mikrofonu da iyice sağa doğru yerleştirilmiş.
Ekran
Xperia ion’un 4.6 inçlik ekranı ve 1280 x 720 piksel çözünürlüğü ile göz alıyor. Çizilmeye dayanıklı ön panel maalesef berraklıktan biraz çalıyor ve 323 ppi ile 326 ppi’lık iPhone 5 retina ekranını aratmaması gerekirken, keskinlik kaybı hissediliyor.
Özellikle ortanın üstünde parlaklıkta renkler çok canlı iken, en yüksek parlaklıklarda renkler biraz akıyor. Sony’nin kullandığı teknoloji dolayısıyla, ekran doğrudan bakış açısından en ufak bir sapma yaşadığında, renk canlılığı ve kontrast hemen düşüyor; ama en ekstrem açıda bile gerçek anlamda bir görme kaybından bahsetmek söz konusu değil.
Telefondaki en büyük ve anlaşılmaz eksiklerden biri, otomatik parlaklık ayarının bulunmaması. Gerçi Android işletim sistemi bu tür kısayolları oluşturma imkanı tanıyor. Ama pil ömrü zaten epey kısıtlı bir telefonun, pil düşmanı parlaklığı düşürmek için elinden geleni yapması gerekirken, Xperia ion bu konuda kullanıcıyı çok zor durumda bırakıyor.
Ses ve Telefon
Sony hoparlörlere çok emek harcamadığını biliyor olmalı ki yukarıda övdüğümüz MH750 kulaklıkları bize hediye ediyor. Ahize kulaklığında ses çok berrak, fakat hoparlör kulak deliğiyle karşı karşıya oturmadıkça konuşmayı duymak çok zor. Ama bunun bir avantajı konuşmaları yandakilere anons edecek türde bir hoparlör tasarımı kullanılmamış olması.
Mikrofon yine rakipleriyle aynı seviyede. Telefonun öteki ucundaki kullanıcılar, aynı Xperia ion kullanıcıları gibi net ses aldıklarını belirtiyor. Bunda muhakkak telefonun anteninin de katkısı var. Xperia ion’u kullanırken asla konuşmam düşmedi ve hiç çekmemezlik etmedi. Sıklıkla hesaba katmayı unuttuğumuz ve aslında telefonu telefon yapan bu özelliği es geçmediği için Sony’i tebrik etmek lazım.
Arkadaki hoparlör ise bir telefon hoparlörü için kabul edilebilir seviyede. En yüksek seste tatmin edici sonuçlar alınıyor. Tabii hoparlörün sizden uzağa, tam zıt yöne baktığını unutmayın; karşınızdaki insanın maruz kaldığı gürültü daha yüksek olacak.
Kamera
Bir akıllı telefonun en kalıcı öğelerinden biri çektiği fotoğraflar. İlk ve hala en çok sevdiğim dijital fotoğraf makinem floppy diskli bir Sony olduğu için, fotoğraf denince aklıma gelen markaların başında. Bu yüzden Xperia ion’u elime aldığım ve de fotoğraf çekmek için özel tuşu olduğunu gördüğüm anda ilk kontrol ettiğim şey kamerası oldu. Sonuç, belki de beklentilerim yüksek olduğu için, hüsran.
4:3 formatında 12 megapiksel ve 16:9 formatında 9 megapiksele kadar çıkan kamerada başarıyla bir fotoğraf çektiğinizde—çekebildiğinizde—fotoğraf güzel gözüküyor. Renk sadakati bir telefon için ortalama üstünde ve doygunluk numaraları kullanmadan canlı kareler yakalayabiliyor. Ayrıca pazarlama taktiği olmanın ötesinde çok limitli kullanım alanı olan bazı diğer özellikleri harika çalışıyor: Sony’nin panorama özelliği sweep, telefonu sağa sola yatırdıkça üç boyutluymuşçasına resmi de döndürüp Blade Runner havası yaşatan çok açılı sweep ve 3D ekrana bağlandığında 3 boyutlu görüntü veren 3D panorama sweep özellikleri günlük fotoğraftan çok daha başarılı sonuçlar veriyor.
Ama sıra günlük fotoğraf çekmeye geldiğinde, Xperia ion’un kamerası sorun üstüne sorun çıkarıyor. Aydınlık ortamlarda bile flaş kullanmak istemesi, flaşlı haliyle bile bulanık olması, aydınlıkta grenli karanlıkta çok grenli fotoğraflar sunması, bir türlü odaklanamaması ve karanlık arttıkça bu sorunun da şiddetlenmesi… Güneşli bir günde ev içinde kedimi bile net çekemediğine mi yanayım, loş bir akşamüstü ofis olarak eğlenmemizi flaşla bile aydınlatamamasına mı? Sony’nin öncü ürünlerinden birine böyle bir kamera yerleştirmesi, affedilemez bir hata.
Son olarak, fotoğraf çekme butonuna basıldığında bir saniyede fotoğraf çekme vaadinde bulunan Xperia ion, neredeyse her seferinde bu konuda sınıfta kalıyor. Dert yavaşlık değil. Çalıştığı zaman yaklaşık 2 saniye içerisinde fotoğraf çekmeyi başarsa da, çalışana kadar 4-5-6 defa tuşa basmak gerekebiliyor.
QR kodları tanıma yazılımı ve zumu hiçbir diğer telefonda görmediğim hızda çalışan bir aletin, nasıl bu konuda sınıfta kaldığını anlamak mümkün değil. Üstelik bu tuş ve gecikme sorunu, fotoğraflara da özgü değil. Hata donanımsal mı yazılımsal mı yoksa kombine mi bilmem, ama bu güzel aleti hakettiği yere gelmekten bu manasız gecikme sorunları alıkoyuyor.
Arayüz ve Tuşlar
Xperia, Android giydirmeleri arasında hep en zariflerden birini sunan marka olmuştu. Bu Xperia ion’da da değişmeyen bir gelenek. Telefon Türkiye’de Android 4.0.4 Ice Cream Sandwich ile geliyor.
Xperia ion, kutudan çıktığı haliyle akıcı bir deneyim yaratmıyor. Şüphesiz ki burada Sony’nin optimize edilmemiş widget’ları zan altında, çünkü 1GB RAM’lı ve 1,5 GHz çift çekirdekli işlemcisiyle Xperia ion teknik donanım açısından son derece kuvvetli. Yoksa menüde bile animasyonları seken bir telefonun, en zorlayıcı oyunları bile açtığında akışkan hale gelmesi nasıl açıklanabilir? Jelly Bean yerine Ice Cream Sandwich olması muhakkak etkili, ama yine de göreceğimiz üzere Sony’nin bazı diğer gözardı ettiği şeyler parmakları kendisine çeviriyor.
Xperia arayüzünün bir artısı da, telefonla birlikte gelen ve zaten az sayıda olan promosyon yazılımların çoğu sorunsuzca kaldırılabilmesi. Bu da 16GB’lık belleği son damlasına kadar kullanmanız için kapı açıyor ve telefona biraz nefes aldırıyor. Benim sayfalar arasında akıcı hareket edemediğimi görünce ilk yaptığım şey bütün widget’ları ve canlı duvar kağıdını kapatmak oldu. Bunu Sony’nin eklediği silebildiğim bütün uygulamalar izledi. Bunun sonucunda menüler bir nebze daha akışkanlık kazandı.
Yine de anlaşılamayan noktalarda büyük yavaşlamalar mevcut. Mesela yazı girilecek bir kutuya basılmasıyla klavyenin ekrana çıkması arasında bir saniyeye yakın bir gecikme yaşanıyor. Mesajlar ekranına girerken çoğu zaman beş saniyelik bir gecikme yaşıyorum (gerçi bunda binlerce irtibat girdim olması rol oynayabilir, ama telefon ekranına girerken bile bu kadar gecikme yaşamayışımı nasıl açıklarız o zaman?). Hatırlarsanız fotoğraf çekmede de yavaşlık vardı. Bunların hepsi yazılımsal optimizasyon sorununa işaret ediyor.
Xperia ion’un açık ara en büyük sorunu, ekranın altında bulunan dokunmatik 4 tuş. Bu tuşlar telefonun temel kullanımı için olmazsa olmaz nitelikte ve buna rağmen son derece tutarsızca çalışıyorlar. Yukarıdaki resimde görüldüğü üzere, bunlar soldan sağa sırayla bir uygulamanın özelliklerini atamanızı sağlayan “seçenekler” tuşu, uygulamalardan çıkmanızı ve masaüstüne dönmenizi sağlayan “ana ekran” tuşu, telefon içerisinde navigasyonunuz sırasında geri gitmenizi sağlayan “geri” tuşu ve aramalar için “ara” tuşu.
Bu tuşlar olmadan menüleri gezemez, son derece önemli ayarları yapamaz, uygulamalardan çıkamazsınız. Ve bu tuşlar düzgün çalışmıyor! Her şeyden önce, arkadan aydınlatılmamış ikonları gece görmek mümkün değil. Yeni versiyonlarında ikonların altına eklenmiş yanan beyaz çizgiler de pek yardımcı olmuyor, çünkü insan asla nereye basacağını bilemiyor. Siz bir telefonu eline aldığınızda, bir ikon basılması gereken bir tuşu simgeliyorsa, ne yaparsınız? Ben ikona basarım. Xperia ion’da ikona bastığınızda bir şey olmuyor. İkonun altında yanan ışığa mı basarsınız? O zaman da bir şey olmuyor. Eski telefon günlerini yad edip, ekranda ikonların denk geldiği bölgeye mi basarsınız? Tabii ki o zaman da bir şey olmuyor. Şöyle ki, aşağı yukarı ikonların biraz üstüne, ikonlarla ekran arasında bir yere basmalısınız. Ve de basmalısınız! Dokunursanız çoğu zaman algılamayacaktır. Bu da görselliği tek olan bir yüzeyin işleyişinde ciddi farklılık gösteren yaklaşımlar gerektirerek, hissel bütünlüğü beceriksizce paramparça ediyor. Düğme gibi çalışacaksa, keşke düğme yapsaydın Sony.
Farklılık Noktası: SmartTags
Sony’nin Xperia’ya özel ve yakın alan iletişimi (NFC) ile çalışan akıllı fişleri, gelecek vadeden bir teknoloji. Henüz telefonun içinden profil kısayolları ile yapamayacağınız hiçbir şey yaptırmıyor, ama hayatınıza pratiklik kazandırabilir.
Dörtlü kutularda satılan bu fişleri, ev, ofis, araba, yatak odası gibi kilit noktalara yerleştiriyorsunuz. Sonra SmartTags’i telefonunuza tanıtıp, nerede olduklarına uygun profiller hazırlıyorsunuz. Yatma vakti mi geldi? Xperia ion’u başucunuzdaki fişe dokundurun, otomatik olarak önceden belirlediğiniz gibi parlaklık düşsün, bütün iletişim kapansın, alarm çalışsın. Siz de güzel bir uyku çekin. Salona mı geçtiniz? Wi-fi açılsın, parlaklı artsın. Arabaya mı bindiniz? Dokundurun, bluetooth açılsın, navigasyon uygulaması çalışsın.
Bunun ileride yapabileceği şeyleri hayal etmek zor değil. Bir mekana girerken Xperia’nızı kapıya dokundurun, check-in etsin. Kasaya dokundurun, ödeme yapsın. “Internet of things” dünyasına girdikçe, bu tür çözümler konusunda erkenden Ar-Ge yapanlar kazanacaktır. Şimdilik, güzel bir trük.
Sonuç
Sony Xperia ion şık ve tasarımıyla öne çıkan bir telefon. Test ederken, stilinden haz etmeyen kişilerden bile “uzaktan gördüğüm anda Sony olduğunu anladım” yorumu aldım. Bu da Sony’nin tasarımda kendine has ve başarılı bulduğum bir çizgi tutturduğunun en büyük kanıtı. Ben keyifle taşıdım.
Ekran boyu benim için ideal. Bir kere bu boy telefon kullandıktan sonra iPhone 4’üme döndüğümde zorlandım. Parlaklığı daha yüksek tutmak ve güzel ekranın keyfini daha çok çıkarmak isterdim, ama Xperia ion’un pil ömrü buna izin vermiyor. Diğer akıllı telefonlar gibi, her gün şarj etmeye hazır olun; hatta korkarım gün uzayacaksa arada da şarj edebilirseniz pişman olmazsınız.
Bu ebatlara sahip, tasarıma bu kadar önem veren bir telefonun kamerasının “ben buradayım” diyebilmesi gerekirdi. Sony bunu yapacak altyapıya sahip. Belirttiğim üzere, başarılı fotoğraf çekince gerçekten düzgün, ama başarılı çekmeyi çok zorlaştırıyor.
Xperia ion’un, kamera dahil, herhangi bir donanımsal eksiği olduğunu sanmıyorum (navigasyon tuşları dışında). Sony ürün gamını kısıp kullanıcı hissine yoğunlaşsa, fotoğraflar da güzelleşir, telefon da daha hızlı cevap verir, menüler de akar. Dev firma yeniden yapılanma sürecini henüz tamamlamadığı için bu konuda fazla eleştirmek yersiz.
Ama bahanesi ne olursa olsun, öndeki navigasyon tuşlarının altyapısını kim hazırladıysa, dünyalar güzeli Xperia ion’a tuşları basmayan taklit dokunmatik telefon hissi vermiş. Aciliyetle düzeltilmesi gereken bir sorun bu.
Mesela ABD’de iki yıllık kontratla $99’a satışa çıkarak fiyat avantajı sunan Xperia ion, bu rekabetçi tutumunu Türkiye’de sergilemiyor. Ben fiyatını yüksek buldum. Yine de etrafta çok görmeye alışmadığımız, şık, profesyonel tasarımlı bir telefon için ödemeyi bekleyeceğiniz bedelin çok üstünde değil.
sosyalmedya.co okuyucuları arasında Xperia ion kullanıcısı var mı? Sizin fikirleriniz neler? Yorumlarınızı bekliyoruz.