Pek çoğumuz için web’de gezerken bedava veya free kelimeleri korkutucudur. İster oyun oynamak isteyelim, ister herhangi bir içerik arıyor olalım büyük puntolarla FREE yazısını gördüğümüz yerde, genelde başladığımız yere dönmekle sonuçlanacak, bir reklam kısırdöngüsüne mahkum oluruz.
Genişbant internet bağlantısının standart olmasıyla beraber MMO (Massive Multiplayer Online) oyunlar pek çok yapımcının ağzını sulandıran bir sektör oldu. Artık evde arkadaşlarımızla bilgisayarlarımızı toplayıp, türlü network kurma maceralarının ardından oyuna başlamak yerine, bir iki download ve login işleminden sonra bir Brezilyalı, bir Finlandiyalı veya bir Koreliyle oyuna başlayabiliyoruz.
Firmalar genelde ya orjinal kopya satıp seri numarası ile kaydolmak şartıyla, ya da aylık ödemeli bir hesap sistemi aracılığıyla emeklerinin karşılığını tahsil etmeyi öngörüyorlardı.
Buna alternatif olarak, küresel çapta dağıtım gibi masrafları karşılamak istemeyen, kopya satmak veya aylık ücret toplamak yerine, piyasanın ağır toplarına rağmen piyasada yer edinmek isteyen firmalar tarafından uygulanan free to play (bedava oynama) sisteminden bahsetmeliyiz.
Mali açıdan sürdürebilirliği tartışmalı olduğu iddia edilen bu sistemin başarılı ve başarısız pek çok örneği mevcut. Tanımı çok genel olan bu model kendi içinde pek çok farklılık gösteriyor.
Örneğin, MMO türünün tartışmasız en başarılı oyunu olan World of Warcraft karşısına pek çok aynı türde oyun çıktı. Fakat D&D Online, Age of Conan gibi aylık üyelik ve orjinal kopya gerektiren bu oyunlar WoW karşısında deyim yerindeyse tutunamadılar.
Üyelik satışı başarısız oldukça yapımcılar bu oyunlara girişi ücretsiz hale getirerek belirli bölümlerini “premium” olarak satışa çıkarmaya başladılar. Her firma modeli kendine göre yorumluyor, kimisi belirli bi seviyeden sonrasını bedava oynamaya izin vermezken kiminde parayla satılan kısım sadece “kozmetik” değişiklikler öngörüyor.
“Freemium” olarak anılmaya başlanan modeli en başarılı uygulayan firmalardan Riot’un League of Legends oyunundan örnek vermek gerekirse, oyunda parayla satın alabilecek her şeyi oyunu oynayarak da “unlock” edebiliyoruz. Sadece parayla satın alınabilen içerik hiç yok olmamakla beraber, bedava kullanıcılarla bir güç farkı oluşturmak yerine, sadece karakterlerin kılık kıyafetlerini değiştirebileceğimiz “skin” ler satın alabiliyoruz. Bedava kullanıcıların para ödeyenlerle rekabet edebilmesi oyunu günlük 1.4 milyon kullanıcıyla canlı tutarken, sık sık gelen yamalarla birlikte yeni karakterler, onları kullanacak oyun içi puanı beklemek yerine onları satın almayı cazip kılıyor ve ortaya piyasaya yeni girecek olan tüm firmalar tarafından imrenilen bir model ortaya çıkıyor. Blizzard ve Valve‘ınn Riot’u en büyük rakipleri olarak görmesi ve Çin’in Tencent firması tarafından 350 milyon dolara satın alınması modelin başarısına güzel bir örnek teşkil ediyor.
Açıklanan rakamlara göre, ürünü 2000’den fazla kişi satın aldı ve bu da şirketin bir haftada 2.000.000 Euro gelir etmesini sağladı. Sektördeki parayı gözümüzün önüne getirdiğimizde, az da gözükse, tarayıcı tabanlı bir oyundan bir haftada 2 milyon Euro kazanmanın Alman yapımcılar için büyük bir başarı olduğunu söyleyebiliriz.
MMO pazarında yer edinmiş köklü firmaların bu modeli tercih etmek için bir sebebi olmamakla beraber, Freemium, özellikle küçük ölçekli oyun yazılımcılarını, ürün geliştirip piyasaya sürme konusunda motive ediyor. Aynı zamanda büyük firmalar için de bu model iyi bir tanıtım fırsatı olarak kullanılabilir. Örneğin Microsoft’un Age of Empires Online’nın bile sitesini ziyaret ettiğimizde “Free to Play” yazısı ile karşılaşıyoruz.