Ticaret kültürümüzde “müşteri her daim haklıdır” felsefesi vardır. Zira müşteri memnuniyeti birçok firmanın yükselmesindeki en önemli etkenlerden biridir. Bir firma için en iyi ve en ucuz reklam ise eski müşterisinin olumlu yorumlarıdır. Eskilerde kulaktan kulağa yayılan bu yorumlar, olumsuz olsa bile sadece o müşterinin çevresi kadar bir kitleye ulaşmaktaydı. Fakat şimdilerde, internet girişimcilerinin oluşturduğu bir takım platformlarda “Şikayetim Var” diyen tüketicilerin o şirket hakkındaki düşünceleri tüm dünya ile paylaşılmaktadır. Bu yazımda, şirketlerin adeta korkulu rüyası haline gelen şikayet sitelerinin hukuki sorumluluğunu ve bu tür sitelerde yer alan içeriklerin hangi yöntemler ile ne şekilde çıkartılabileceğine değinmeye çalışacağım.
Öncelikle ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı hiç şüphesiz ana kuraldır. Bunun kısıtlanması ya da yasaklanması hukuk devletlerinde düşünülemez. Zira firmaların sunmuş olduğu hizmetler/ürünlerin müşteriler tarafından yorumlanarak memnuniyetlerini dile getirmelerinin hukuka aykırı bir tarafı ilk etapta gözükmemektedir. Fakat bazı tüketicilerin, firmanın ticari itibarını ciddi derecede etkileyecek ölçüdeki yorumları, tüketicilerin ücretsiz faaliyet gösterdiği bu platformda, şirketlerin cevap hakkını kullanmak istemesi halinde bazı uyanık girişimcilerin para karşılığında izin vermesi göz önünde bulundurulduğunda; yorum yapan kişilerin gerçekten o firmanın müşterisi olup olmadığı, rakip firmanın bu tür yorumları yazdırma ihtimali, bazı menfaatler karşılığında birtakım şirketler hakkında yapılan çözüme kavuşmamış şikayetlerin çözülmüş gibi gösterilmesi hukuken ve etik açıdan tartışılması gereken bir gündem oluşturmuştur.
Ticari itibarı zedeleyen içeriklerden dolayı şikayet sitelerinin hukuki sorumluluğu var mıdır?
5651 sayılı kanun gereğince bu tür platformlar “yer sağlayıcı” şeklinde yorumlanmaktadır. Aslına baktığınızda kanunda yer alan tanımına pek uymamaktadır. Fakat uygulamada bu tür ortam sağlayıcıların yükümlülüklerine ilişkin kanun maddesi olmaması sebebi ile durum kendi kendine bir çözüm geliştirilmiştir. Biz de uygulamada olduğu gibi bu platformları yer sağlayıcı olarak kabul edersek; ilgili kanunun 5. Maddesi gereğince “(1) Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir.” Ancak kanun koyucu ikinci fıkrada bu durumun istisnasına değinerek “(2) Yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkan bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.” Şeklinde yer alan hüküm ile belirli şartların gerçekleşmesi halinde ilgili yer sağlayıcı, içeriği yayından kaldırmak ile yükümlüdür. O halde, genel olarak tüketicilerin yazdığı olumsuz içeriklerden dolayı söz konusu sitelerin hukuki olarak sorumlu tutulması pek mümkün gözükmemektedir. Ancak özellikle firmaların cevap hakkının kısıtlanması daha doğru bir ifade ile para karşılığında cevap hakkı tanınması MK md 2 gereğince hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlanabilecektir. Bir diğer tartışılması gereken konu ise şikayet sitelerinin bu eyleminin Ticaret Kanunu hükümleri gereği haksız rekabet teşkil edip etmeyeceğidir. Zira bu siteler, tüketicilerin yorumları sayesinde ticari bir gelir elde etmektedir. Bu sitelerin web sayfalarında, tüketicilerin şirketler hakkında yaptıkları olumsuz yorumların yanında rakip firmaların reklamları gösterilmektedir. Aynı zamanda yorumların gerçek tüketici tarafından yapılıp yapılmadığı da belli değildir. Ayrıca bazı şikayet sitelerinde, ücret ödeyen firmalar hakkında yapılan şikayetlerin, çözümlenmiş gibi gösterildiği, tüketicilerin aynı konu hakkında sorununun çözülmediği yönünde yaptığı yeni eleştirilerin yayınlanmadığı iddia edilmektedir. Tüm bu olasılıklar dahilinde, firmalara para karşılığı cevap hakkı sunan bu platformlara karşı bir takım şartların gerçekleşmesi durumunda haksız rekabet hükümleri gereğince dava açılabileceği kanaatindeyim. Zira 6102 sayılı yeni TTK’nın 54. Md “(2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” TTK 55. Md “a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;
1. Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,” şeklinde hükümler yer almaktadır.
Ticari itibarı zedeleyen bu tür içerikler ne şekilde yayından çıkartılabilir?
Şirketiniz aleyhine olan bu içeriklerin hukuka aykırı olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını düşünüyorsanız 5651 sayılı kanunun 9. maddesi gereğince içerik çıkartma ve tekzip talep edebilirsiniz. Burada ilgili kanun maddesinde başvurulması gereken yöntem gayet açık belirtilmiştir. Ancak uygulama açısından bir kaç noktaya değinmek istiyorum. İlk olarak hukuka aykırı olduğunu düşündüğünüz bu içeriğin kaldırılması, varsa cevabınızın yayınlanması için içerik sağlayıcısına veya buna ulaşılamaması halinde yer sağlayıcısına başvurmalısınız. Kanun koyucu bu bildirimi resmi bir şekle bağlamamıştır. Ancak uygulamada gördüğümüz üzere bazı mahkemeler her neden ise bu bildirimin elektronik posta olarak değil; noter vasıtası ile gönderilmiş ve tebliğ şerhi alınmış ihtarname veya iadeli taahhütlü posta ile gönderilmesi şartını aramaktadır. (Aynı mahkeme FSEK ek:4 gereğince bağlantılı hak sahibinin, telif hakkı ihlali sebebi ile savcılığa yaptığı erişime engelleme talebinde, internet sitelerinin “info” adreslerine atıldığı iddia edilen uyarı maillerinin ekran görüntülerini -bildirim yapıldı- şeklinde kabul etmektedir.) Talebiniz ulaştığı tarihten itibaren iki gün içerisinde yerine getirilmez ise reddedilmiş sayılır. Bu durumda, on beş gün içerisinde yerleşim yerinizdeki sulh ceza mahkemesine başvurmanız gerekmektedir. İçeriğin kaldırılması yönünde kararın çıkması ve kesinleşmesine müteakip tebliğinden itibaren iki gün içerisinde içerik veya yer sağlayıcısı bu kararı uygulamak zorundadır. Aksi halde cezai müeyyide ile karşı karşıya kalacaktır. Sulh ceza mahkemesinin kararına karşı taraflar yedi gün içerisinde itiraz yoluna başvurabilir. İtiraz yine kararı veren sulh ceza mahkemesine yapılır. Mahkeme itirazı yerinde görmez ise en geç üç gün içerisinde bir üst mahkeme olan Asliye ceza mahkemesine dosyayı gönderir. Asliye ceza mahkemesinin vereceği karar kesindir. Ancak uygulamada içerik kaldırma işlemlerinin sulh ceza mahkemesi tarafından yapılması ve itirazlarda kesin kararın Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilmesi, bu sebeple kararların Yargıtay denetiminden geçmemesi ortaya farklı yerel mahkeme kararların çıkmasına sebep olmaktadır.