Pazarlama dersi alanlar bilirler. Hikaye anlatmak önemlidir. Pazarlama dersinizin herhangi bir kısmında bu slogan geçmediyse pazarlama derslerinizi sorgulamanız gerekir. O kadar sevilir ve benimsenir yani. Slogan lafların asıl temsilcileri ve sahipleri ajanslar ve pazarlama profesyonelleri de sever, işe kavramsal pencereden bakan akademisyenler de. Sadece bu benzeşme bile hikayenin önemini ortaya yeterince koyuyor aslında.
Eğer bir şeyi (ürün/hizmet, kişi, düşünce vb.) pazarlayacaksanız, iyi bir hikayeniz ve o iyi hikayeyi olduğundan bile daha iyi anlatabilecek bir anlatıcınızın olması gerekir. Çünkü iyi hikaye her zaman sattırır. Çünkü hikaye müşterinin firmayla veya markayla bağ kurabilmesini kolaylaştıran en önemli etkenlerden biridir. Çünkü hikaye firmaya veya markaya bir kişilik kazandırır. Çünkü hikaye markanızın kendisinden daha çok tüketicilerin zihninde yer edinebilir. Daha çok çünkü var aslında ama konudan uzaklaşmamak için fazla uzatmayalım.
Sözlü edebiyatın çok fazla gelişmiş olduğu bu topraklarda hikaye anlatıcılığı her zaman büyük önem arz etmiştir. Dede Korkut hikayeleri, Nasreddin Hoca fıkraları ve Keloğlan maceraları hep bu sözlü edebiyatın bize kazandırdıkları değerler. Bunların da öncesinde Türklerin edebiyatı çok uzun süre sözlü olarak yaşamış ve yaşatmış olduklarını biliyoruz. Destanlar hikayelerin ve hikayeciliğin gelişmesinde büyük etkiye sahiptir. Destan anlatımı kendine has ritüelleri olan ve bu ritüelleri ile hikaye anlatıcılığına deneyimsel bir boyut katan bir faaliyetti. Destanları anlatan hikâyeciler alelade kişiler değil toplumun önde gelenlerinden oluyor ve hikaye anlatılan mekandan hikaye bitene kadar kimse çıkmıyor. Çünkü çıkarsa destan kahramanları tarafından cezalandırılacağına inanıyor. bu tür inanışların da etkisiyle şekillenen destan anlatıcılığı, hikaye geleneğini de şekillendirmiştir. Destanlar ve hikayeler hakkındaki bu bilgiler gösteriyor ki anlatıcılık bu toplumun en önemli yapıtaşlarından biri.
İşte bu hikayelerden çok şey öğrenen ve sahip olduğu kültürün kodlarının bir kısmını buralardan alan bizler hikayeye ve hikayeciliğe aşina olduğumuz kadar bunu pazarlamada kullanma ve bundan fayda elde etme konusunda iyi değiliz. KFC’nin kurucusunun hikayesi bir Amerikan başarı hikayesi olarak servis edilirken, herkes Bill Gates’in veya Steve Jobs’un okulda, işte ne kadar başarısız olmuş olduğunu ve bunun gibi birçok hikayeyi bilirken biz kendi markalarımızı bu hikâyeler etrafında oluşturmaktan ekmek yiyememişiz.
Geçenlerde Güven Borça’yı dinledim bir konferansta. “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı?” kitabının yazarı olan. Her ne kadar piyasadan gelen adamların üniversitelere konuşmaya geldiğinde çok yuvarlak konuşması, sektörden çok fazla bilgi aktarmaması klişelerini tekrar yaşatsa da önemli birkaç şey söyledi. Söylediği en önemli şey ise “marka olmak için sadece ve sadece bir şeye odaklanmak gerekir” cümlesiydi. Yani “Benim markam hem ucuz, hem güvenli, hem teknolojik, hem de statü göstergesi” demek “Benim markamın bir değeri yok” demekle aynı şey oluyor. Şimdi bu düşünceyi alıp hikayeciliğe ve hikaye anlatıcılığına evirirsek, şöyle bir fikir çıkıyor ortaya; “Markanın belirli bir özelliğine yoğunlaşan bir hikayen olsun ve o hikaye ile tüketicilerine ulaş”. Mesela Volvo’nun güvenli olduğu hikayesi veya Saab’ın eskiden uçak ürettiği ve bunun için performansı iyi arabalar üretmesi hikayesi gibi… İşte tam da bu noktada o hikayelerin nasıl oluşturulacağı ve nasıl servis edileceği meseleleri var. Onlar için de iyi bir yaratıcı çalışma, iyi bir strateji ve ciddi bir süreç yönetimi gerekiyor.
Yazıyı buraya kadar okuyanlar “Ee, sosyal medya bu işlerin neresinde peki?” diye soruyor galiba. Evet, buraya kadar hikaye anlatıcılığının ve pazarlamanın kesişen yollarından ve bu işte neleri eksik yaptığımızdan bahsetmeye çalıştım. Bundan sonraki kısımda ise sosyal medyanın hikaye yaratımı ve tüketicilerin hikayeye ulaşması kısımlarında ne tür avantajlar getireceğinden konuşmaya çalışacağım.
Sosyal medya -artık herkese malum olduğu üzere- paylaşım ve katılım ile ilgili bir kavram. Binark’ın (2) deyimiyle “görülüyorum öyleyse varım” diye düşünenlerin aktif olduğu sosyal medya araçları herkese söz hakkı ve kendini diğerlerine tanıtma hakkı veriyor. Herkes bir dünya ve her dünya yepyeni ve bambaşka bir hikâye olduğu için sosyal medya aslında hikâyelerin ve hikâye anlatıcılarının dünyası. Burası çok önemli. Herkes birer hikâye anlatıcısı artık.
Sosyal medyaya bu pencereden bakmak birçok marka için önemli potansiyeller barındırıyor ve piyasada çok güzel işlerin yapılabileceği umudunu veriyor. Eskiden sadece marka, bir hikâye anlatırdı ve herkes bu hikâyeyi kabul eder ve konuşurdu. Fakat şimdi herkesin hikâye anlatmaya ve hikâye paylaşmaya gücü yetiyor. Yani sosyal medya herkesin hikâyesini barındırıyor. Peki, markalar bu zor durumla nasıl başa çıkacak?
Markalara burada düşen; bu hikâyelerin optimizasyonunu yapmak ve bu hikayelerden kendi kimliğine uyanı daha fazla ön plana çıkarıp olumlu bir tutum geliştirmeye çabalamak olmalı. Örneğin siz bir araba lastiği üretiyorsanız ve sosyal medyada birileri sizin lastikleriniz buzda nasıl da iyi yol tuttuğunda bahsediyorsa, sizin bu hikayeyi fark etmeniz ve dinlemeniz gerekir. Bu söylediğim çok yeni bir cümle değil fakat anlaşılması ve özümsenmesi gereken bir düşünce içeriyor.
Artık eskisi gibi bir tane hikayeye bağlı kalarak marka kimliği yaratmak çok zor. Güven Borça’nın dediklerinden evirdiğimiz “tek bir özelliğe vurgu yapan hikaye” düşüncesi bunun için biraz başarılması güç bir iş. Fakat yine de herkesin konuştuğu kaotik bir ortamda bile kendi sesinizi duyurabilmeniz mümkün. Çünkü sosyal medyada her ne kadar herkesin söz hakkı olsa da, etki gücü yüksek olanın daha fazla öne çıktığı bir düzen göze çarpıyor.
Markanız ile ilgili hikayeler sosyal medya dünyasının içinde oralarda bir yerlerde anlatıldı ve anlatılmaya devam edecek. Siz eğer o hikayelere kulak vermezseniz ve özellikle size uygun olanları alıp çıkarmazsanız, o hikayelerdeki dev canavarlar markanızı yok etmeye ya da en azından rahatsız etmeye başlayacak. Elinizi çabuk tutun!
(1) Hikayecilik ve sözlü edebiyata dair verdiği bilgiler için Onur Şendere’ye teşekkür ederim .
(2) Mutlu Binark, Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “Görülüyorum Öyleyse Varım”