İnsanlar, çalıştıkları yerden ayrıldıklarında, eski iş yeri ile kendileri arasına bir mesafe koyarlar. Çevresel sebeplerin de etkisiyle arkadaş ortamında eski iş yerlerini eleştiriler, bütçesel olarak diğer şirketler ve olanaklarla karşılaştırırlar ve sonuç olarak bu konuların sosyal medyada konuşulma ihtimali bile eski iş yeri için çok kritik bir rol oynar.
Ama unutulmamalıdır ki, kurumsal dünyada hataların yapılması yeni bir durum değildir ve sosyal medyada olsanız da olmasanız da krize dönüşecek kadar elzem hatalar sonunda bir şekilde “büyüyecektir”. Sosyal medya ise aksine bu haberler karşısında cevap verebilmenizi ve bu tip krizlerde sizi daha da sahiplenen kullanıcılar oluşturmanızı sağlayacaktır. Kulağa biraz garip gelmiyor mu? İlginç bir şekilde son dönemde yapılan araştırmalar olumsuz içeriklerin markaları korkutacak kadar kötü olmadığını gösteriyor.
Örneğin Twitter’da markalar hakkında bir çok olumsuz eleştiriye ve skandal olabilecek konulara maruz kalıyoruz, buna rağmen bir çoğu umurumuzda dahi olmuyor. Northwestern Üniversitesi’nin araştırmalarının yer aldığı KelloggInsight blogunda yayınladığı bir araştırma sonuçları işte tam da bu konuyu anlatıyor. Ne oluyor da bizi etkilemesi gereken haberler umrumuzda olmuyor? Ve hatta ne oluyor da skandal bir içerikle karşılaşsak bile markadan uzaklaşmamız gerekirken kimi zaman daha fazla sahiplenebiliyoruz?
Araştırma kapsamında psikologlar ve sosyologlar insanların hayatlarındaki objeler ve diğer insanlar ile nasıl bir bağ oluşturduklarını, bunlara karşı davranış eğilimini detaylı bir şekilde incelemişler. Büyüdüğümüz ev, çok sevdiğimiz, yanımızdan ayırmadığımız yastığımız ya da ne yaparsa yapsın yine de çok sevdiğimiz kız kardeşimiz. Zaman içerisinde hepsi ile aramızda duygusal bir bağ oluşturduğumuz için bizde vazgeçilmez bir yer edindikleri ve bizim bir parçamız konumuna geldikleri gözlemlenmiş.
Bunun yanı sıra konu markalara geldiğinde ise Facebook ve Starbucks markaları üzerinden yapılan deneyde kişilerin bloglarda, sosyal medyada bu markalara ait (markaların ürünlerine değil) bir çok olumsuz içerikle karşılaşmalarına rağmen ‘Markanın bu konudan haberi yoktur.’, ‘Emin ol öyle olması gerekmiştir.’, ‘Rakiplerin çıkardığı fasa fiso haberler işte..’ gibi cevaplar verdikleri görülmüş. Kişilerin markaları savunduğu hatta olumsuz içerikler karşısında sahiplenme eğilimlerinin arttığı ise ilgi çeken sonuçlardan bazıları.
Kız kardeşine ve kendi parçası olarak sahiplendiği bir objeye / kişiye karşı olumsuz davranış sergilendiğinde insanların tutumları ne oluyorsa, markalar hakkında olumsuz bir içerik gördüklerinde de aynı sahiplenme duygusu ile aynı şiddette tepkiler veriyorlar.
Kendi parçamız kadar sahiplendiğimiz bir objeyi veya kişiyi sonuna kadar savunmamız normalken asıl soru bir markayı, soyut ve kurumsal bir konsept olmasına rağmen, nasıl kendi parçamız olarak görebiliyoruz? Markalar ne yapıyor da ürünlerinin önüne geçebiliyor, kişinin bir parçası olabiliyor?
Bu soruların cevapları hala araştırılırken, konusu geçen araştırmadan çıkarılan en temel sonuç markanın sahiplenme duygusunun gücü ile olumsuz içeriğin çokça bulunduğu sosyal medya ortamında dengelerin değiştirebileceği yönünde. Tek yapılması gereken çalışanların ve hedef kitlenin bir parçası haline gelmek…