İş dünyasındaki yerinizi edindiğinizi fark ettiğiniz o anın rahatlığı bir başkadır. Yıllarca okumak, stajlarda sürünmek, yüzlerce kez haksızlığa uğramak ancak ses çıkaramamak, çalınan fikirler, yenilen azarlar… Güzel günler de oldu elbet ama yine de zordu. Şu andan sonra bunlar başımıza gelmeyecek mi? Elbette ki gelecek; ancak önümüze baktığımızda dünya daha net olacak.
Bu rahatlığa ulaşmamızın sebebi, çalışma şartlarına adapte olmayı öğrenmemiz; örnek aldığımız insanlara benzememiz. Nasıl mı?
Doğruculuk, her zaman işe yaramıyor.
Wharton Üniversitesi profesörü Adam Grant’in The New York Times’ta yayımlamış olduğu bir makaleye göre “Doğruculuk Çağı” artık bitmiş durumda. Grant’e göre bu zamana kadar “doğru söyle, dürüst ol, doğru insanla evlen, dürüst bir patronun olsun, dürüst olan kişiye oy ver.” ve her şeyden önemlisi “Kendin ol.” gibi tavsiyeler, artık bir insana verilebilecek en kötü tavsiyeler.
Grant, hileci kişilik özelliği olan “öz gözetleme” ile açıklıyor. Kişi kendisini sürekli olarak gözlemliyorsa, bu onun çevresini de sürekli olan gözlemlediği ve buna göre adapte oluyor; çünkü kişi, toplum içerisinde rencide olmak ve insanları rahatsız etmek istemiyor.
Eğer, öz gözetlemeniz güçlü değilse, çevreye bakmaksızın, kendi iradeniz ve hislerinize göre hareket edersiniz.
Düşük öz gözetleme, yüksek öz gözetlemeyi, her ortama göre bukalemun gibi renk değiştirdiği için sürekli olarak eleştirir. Ancak doğruculuğun da doğru yere ve zamana ihtiyacı vardır (örneğin romantik ilişkiler). Bu sebeple, kişi doğruculuğu için hesap vermek zorunda kalır.
Grant bunun için, 23.000 yüksek öz gözetlemeye sahip çalışanın nasıl başarılı olup liderlik konumuna yükseldiğini gösteren çalışmaları örnek gösteriyor. Bu kişiler, sektördeki ünlerine önem verdiği için sürekli olarak kendilerini ve çevrelerini gözlemliyor.
Peki bu sürekli olarak kendini düşünen sinsi biri olmak mı demek? Tabi ki hayır. Çünkü burada karşımıza bir başka önemli unsur çıkıyor: İçtenlik.
Öz gözetlemenin en büyük faydası, başkalarının neye ihtiyacı olduğunu bulmak. Bu sayede öz gözetlemesi yüksek olan kişiler, insanlara daha çok yardımcı olabiliyor ve onların ihtiyaçlarını kolayca buluyor. Bu önem, içtenlikle buluştuğunda ortaya başarı çıkıyor.
Grant, “İnsanlara kendinizi nasıl tanıttığınıza dikkat edin ve olmanız gerektiğini keşfettiğiniz kişi olmak için uğraşın. Kendinizi baştan aşağı değiştirmeye değil, içinizdeki sizi ortaya çıkarmaya çalışın.” diyor.
Bunu başka bir profesör olan ve araştırmalarda da ismi geçen Profesör Herminia Ibarra’nın tecrübeleriyle açıklıyor. Ibarra, yatırım bankacılığı çalışanlarını ve danışmanları gözlemliyor. Kişiler, yapttıkları öz gözetlemeyle yöneticilerinin farklı liderlik anlayışlarından kendilerine en uygun olanı kaparak, ikinci bir doğa yaratıyorlar. Tecrübelerinden yarattıkları bu ikinci doğa, onlar için doğru lider oluyor. Bu doğayı kendi doğaları haline getirene kadar, o kişi gibi hareket ediyorlar ve sonunda başarıya ulaşıyorlar.
Yani kısacası, kendiniz olmak güzel şey; ancak oyunun kuralları sizin doğrularınızdan çok farklı olabilir. Bu sebeple, bu yolu izleyenler daha başarılı olabiliyor. Bu noktada önemli olan şey, ne olmak istediğinizi iyice belirlemeniz ve bundan sonra harekete başlamanız.
Şimdi kendinize sorun
Ne olmak istiyorsunuz? Bankacı mı? Yazar mı? Tasarımcı mı? Tamirci mi?
Çevrenize bakın. Bu işi kim nasıl yapıyor? Başarılı olanların en büyük özelliği ne? Çevrelerindekilere nasıl davranıyorlar? İhtiyaçları nasıl görüyorlar? Gözlemleyin. Doğruları toplayın ve ikinci doğanızı yaratın.
Yorumlar (0)