Profesyonel hayatta özür dilemenin yeri uzun zamandır tartışılıyor. Özellikle de bu durum, erkekler ve kadınların farklılıklarında yoğunlaşıyor. Okumuş olduğunuz birçok yerli ve yabancı yazılarda, kadınların iş hayatında özür dilememesi gerektiğini söyleyen cümlelerle karşılaşmış olabilirsiniz. Bu tarz yazılar, genel olarak kadınların özür dilemeleri durumunda iş hayatında daha az ciddiye alındıklarını söylerken, erkeklerin daha fazla özür dileyerek gönülleri kazanabileceğini belirtiyor. Peki durum gerçekten böyle mi?
Birçok ülkede gerçekleştirilmiş olan psikolojik deneylerde, özür dilemenin doğru yeri ve zamanının, koşullar ve kültürel şartlar altında değişkenlik gösterdiği görülüyor. Örneğin, Japonya’da birinin birine direk olarak “Hayır.” demesi pek mümkün değil. Japonlar bunun yerine, daha dolaylı cümleler kullanarak kişileri reddediyor. Almanya’da ise netlik çok önemli. Almanlar, imalardan daha çok direk konuşmayı tercih ediyor. Ülkemizde ise bu iki ülkenin tam ortası diyebiliriz. Yani kısacası, kişilere karşı verilecek tepkiler, bölge dillerinin değişken şartlarıyla belirleniyor.
İletişim Uyumu Teorisi’ne göre iletişim kurduğunuz kişiye karşı şeffaf olmak, ayna görevini görmenize sebep oluyor. Bu sayede daha kola anlaşılıyor ve daha iyi bir bağ kuruyorsunuz. Yani kısacası, ister erkek ister kadın olun, sizden özür dileyen insanlardan özür dilerken, sizden özür dilemeyen insanlardan özür dilememek yeterli. Standartlaştırılmaya çalışılan doğruların aksine, şartları göz önünde bulundurmak daha faydalı.
İyi bir lider olabilmenin sırrı, bilindik iletişim yöntemlerini takip etmekten çok, çevresel şartları göz önünde bulundurmak ve bu şartlarla iş birliği yapmaktan geçiyor. Bu sayede, çalıştığımız yerlerde daha verimli olabilir, şartları daha eşitlikçi ve iyi hale getirebiliriz.
Azı zarar, çoğu karar