Slyvester Stallone, Sandra Bullock ve Wesley Snipes’ın oynadığı 1993 yapımı Demolition Man (Cezalandırıcı) filmi, türün meraklılarının gönlünde ayrı bir yere sahiptir. Yer yer aksiyon, yer yer satirik bir halde ilerleyen filmimiz 2032 yılında geçer ve beyni sünger kıvamına gelmiş insanlar, müzik niyetine reklam jingle’larını dinlerler. Sandra Bullock’un direksiyon başındayken “Hot dooog, hot dooog” diye tempo tutması izleyenlerin gözlerini doldurur çünkü filmdeki öngörü aksi yönde olsa da, gelecek insanlar a hep daha iyiye gitme umudunu ve beklentisini beraberinde getirir. Ama bazen de getirmez. Çünkü umut fakirin ekmeğidir ama beklentiler göreceli olmaya mahkumdur. Rebecca Black ise beklentileri allak bullak eden, fakirin ekmeğini adeta aslanın midesine fırlatandır. Rebecca Black sayesinde kulağımız ve dimağımız, kötüyü ve çirkini normalleştirme yolunda dev bir adım atmıştır.
Eğer siz de sosyal medya ve popüler kültürü soluk soluğa takip edenlerdenseniz, yeni Youtube fenomeni Rebecca Black‘i çoktan duymuşsunuzdur. Duymadıysanız da yukarıdaki video vasıtasıyla Rebecca’yla tanışmış oldunuz. Kendisi 13 yaşında munis bir hanım kızımız. Bir gün annesi eve ekmek yerine, 13 yaş altı müzisyen adaylarına albüm çıkartan Ark Music Factory isimli bir plak şirketini getiriyor. Bu garip şirket 2,000 dolar karşılığında Rebecca’ya bir şarkı ve bir klip hazırlıyor. Sonrasında ise Rebecca kızımız, 45 milyon Youtube gösterimi alan ve şarkısı iTunes listesinde en çok indirilenler arasında 30. sıraya kadar yükselen nurtopu gibi bir fenomen oluyor. Ne var ki kızımızın bu nadide eseri, başarılı olduğu için değil, aksine son derece kötü olduğundan (örn: Youtube’da 500.000 “dislike”) ve geyiklere meze olabilme potansiyelinden dolayı meşhur oluyor. Kendisiyle yapılan röportajda hanım kızımıza karşı sempati beslememek elde değil ama yine de kendisi hala şu şarkı sözlerini amatör ruh ve profesyonel bakış açısıyla dile getiren, gönüllere adeta su serpen bir müzisyen adayı olarak akıllara kazınıyor: “Bugün cuma, dün perşembeydi, yarın ise cumartesi. Parti yapalım, haydi parti yapalım”
Bendeniz, Rebecca Black’i takip ettiğim kadar futbol ve basketbol dünyasını da hararetle takip eden bir kişiyim. Son yıllarda bu iki spor dalında da özellikle tartışılan bir konu var ki o da sporcuların çok genç yaşlarda büyük kulüpler tarafından transfer edilmesi ve milyonlarca insanın gözüne gözüne sokulması. Örneğin, İngiliz kulübü Arsenal’in 62 yaşındaki teknik direktörü Arsene Wenger, futbolcu olacak veletleri 8-10 yaşından itibaren gözlemlemeye başlar. Örneğin, NBA’in önümüzdeki on yılda fenomeni olmaya devam edecek olan LeBron James, üniversite okumak yerine 18 yaşında profesyonel olması için menajerler tarafından ikna edilmiştir. Müzik dünyasına bakarsak, 1981 doğumlu Britney Spears 17 yaşında ilk albümünü çıkartmış, Disney fenomeni Miley Cyrus 16 yaşında ilk çıplak pozunu çektirmiş, Justin Bieber 15 yaşında dergilere kapak olmuştur. Sizce de bu işte bir gariplik yok mudur?
Rebecca Black’i, Lebron ya da Britney ile, ve hatta Miley ve Justin ile dahi karşılaştırmak abes kaçacaktır. Ama bir gerçek var ki, kimse artık sokakta top oynaması ya da ip atlaması gereken çocukların flaşlar altında şöhret banyosu yapmasını garipsemiyor. Başarı hikayelerinin kutsal kitaplar gibi yok sattığı günümüzde, masumiyet ve saflık gibi meziyetler yerini hırsa ve hızlı tüketime bırakıyor. Rebecca, Youtube’da 30 milyondan fazla görüntülendiği için 20,000 doları, şarkısı iTunes’tan her indirildiğinde de 70 Amerikan kuruşunu cebine indirdi. Daha da fazlası, insanlar onun sonraki şarkısını merak ediyor ve bu sırada verdiği röportajlar hem ona hem de sektöre maddi anlamda geri dönüş yapacak. Ardından burada yeni bir pazar olduğunu keşfeden prodüktörler ellerini ovuşturacaklar ve tüyü bitmemiş ergenleri kullanarak zihinlerimizi taciz edecekler. Ark Music Factory‘nin Alana Lee‘sine ve Lunchbox Records’un Jenna Rose‘una göz atarsanız, dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu sırada biz bu yeni üretim bez bebeklerle dalga geçerken, sosyal medyanın ve değişen kafaların da yardımıyla onlara iyiden iyiye alışacağız. Daha da kötüsü alışmış olduğumuzu unutacağız. Gün gelecek, direksiyonlarımız başında “hot dooog” ya da “fridaaay” diye tempo tutarken, minimalizmi yanlış anladığımızı muhtemelen fark etmeyeceğiz.
Çok güzel bir yazı olmuş. Aynen katılıyorum dediklerine ^^
Çok güzel bir yazı olmus Batuhan :)
Beğendiğinize sevindim =)
Bu Rebecca Black saçmalığını ve arkasındaki birçok şeyi çok iyi özetleyen bir yazı. Çok beğendim.
bence ne bu kadar tıklanacak kadar kötü, ne de iyi bir şarkı. Hatta hakkında yorum bile yazmaya gerek olmayacak bir şarkı. Asıl merak ettiğim bu şarkıyı neyin böyle ünlü yaptığı… Bazen bu oluyor ve ben hiç anlamıyorum. Toplu halüsinasyon görmek gibi birşey. TUHAF