x

Sina Afra, Digital Bosphorus’u Anlattı [Röportaj]

Sina Afra, Digital Bosphorus’u Anlattı [Röportaj]

Markafoni’nin CEO’su Sina Afra geçtiğimiz ayın sonunda Twitter’dan başlattığı #digitalbosphorus etiketi ile sektörde epey pozitif bir heyecan yarattı.

“Türkiye’nin Silikon Vadisi” benzetmesini de içeren Digital Bosphorus kavramı hakkında birkaç blog yazısı ve onlarca tweet arasında kavramı ortaya atan kişinin fikri ise geniş anlamda hiç sorulmamıştı.

Digital Bosphorus tam olarak nedir? Digital Bosphorus bir marka, kimlik, vizyon, oluşum ya da organizasyon mudur? Silikon Vadisi benzetmesi ile amaçlanan nedir? Bu ve benzeri sorular ile beraber Türk internet sektörü hakkında yaptığımız bu doyurucu sohbet ile Digital Bosphorus yazılarımızın ilkini sizinle paylaşıyoruz.

sosyalmedya.co olarak Digital Bosphorus başlığının yalnızca bir başlık olarak kalmaması ve konuşularak, tartışılarak internet sektörümüz için en doğru halini bulmasını arzuluyoruz.

Siz de yorumlarınızla ve konu hakkında yazacağınız yazılarla #digitalbosphorus başlığına katkıda bulunabilirsiniz.

[heading style=”1″]Başka Bosphorus yok[/heading]

Batuhan Apaydın: Digital Bosphorus’un isim babası siz misiniz?

Sina Afra: Evet. Digital Bosphorus Almanya’daki DLD 2012 konferansıyla ortaya çıkmış bir şey. Neticede Bosphorus (Boğaz) denildiğinde İstanbul akla gelir ancak herkes Türkiye olduğunu bilir. Başka bir Bosphorus yok.

B.A: Yani Digital Bosphorus yalnızca İstanbul’u kapsamıyor?

S.A: Silikon Vadisi şu an nasıl bütün ABD’yi temsil ediyorsa bizimki de öyle olmalı ve tüm Türkiye’yi kapsamalı diye düşünüyorum.

B.A: Ama yoğunlaşma anlamında İstanbul öne çıkacaktır herhalde?

S.A: Tabi, baktığınız zaman bizim sektörün yüzde 80’i İstanbul merkezli.

B.A: Digital Bosphorus’un Türkçe karşılıkları da konuşuldu. Dijital Boğaz gibi.

S.A: Olay mesajı basite indirmek aslında. Türkiye’de bir değişim var. Türkiye, internet sektörü anlamında dünyadaki en hızlı gelişen üç ülkeden biri durumunda ve bu bir değişimi beraberinde getiriyor. Yabancı şirketler hem yatırımcı hem de stratejik anlamda Türkiye’ye girmeye başladı. Amazon geldi, eBay geldi. Avrupa’daki VC’lerin büyük bölümü de burada. Şimdi bunların hepsini ifade edecek bir başlık lazımdı bence.

B.A: Digital Bosphorus’un ve Türkçe karşılıklarının .com ve .net gibi uzantılı adresleri ve Facebook ile Twitter sayfaları alınmış durumda. Sizin bir ilginiz var mı bunlarla?

S.A: Ben Digital Bosphorus’tan bahsettiğim gibi hepsi alındı ve hiçbiriyle benim ilgim yok. Alan kişilerin hepsi de benimle iletişime geçti ve “adresi senin için aldım abi, ister misin” diyen de oldu. Ama benim çıkış noktam o değil. Ben bir site ya da sayfa işletmek istemiyorum. Ben bu kavram konuşulsun, tartışılsın, sahiplenilsin istiyorum. Biz bu kavramı hep beraber sahiplenirsek tutacak, sahiplenmezsek tutmayacak.

B.A: Şu an için birilerinin bu konuyu sahiplenmesi gerekiyordu ve bu kişi olarak siz öne çıktınız gibi.

S.A: Bu bir kişinin sahipleneceği bir şey değil. Blog yazıları, yabancı referanslar ve konunun sosyal medyada konuşulması ile beraber Digital Bosphorus başlığı genel bir kabul görmeye başladı diye düşünüyorum. Bu başlığın Türkiye’ye yeni bir özgüven vermesi lazım. Bizdeki en büyük eksiklerden biri bu. Türkiye’deki internet sektörünün ne kadar geliştiği bazen fark edilmiyor. Türkiye’de e-ticaret geçen yıl yüzde 57 büyümüş, Türkiye ise toplamda yüzde 8 büyümüş. Yani biz offline’dan bir şeyler kapıyoruz. Dünyayla kıyasladığımızda ise büyüme hızı olarak Hindistan ve Çin ile yarışıyoruz. Ortaya çıkan yeni girişimlere baktığımızda geçen ay içinde 30 tane Türk startup’ına rastlıyoruz ki ben 30 tane gördüysem bu sayı 50’ye yakındır. Bu Brezilya’daki rakamlara yakın bir büyümeyi işaret ediyor. Almanya’da, Fransa’da böyle bir şey yok. Yani Türkiye’de değişen bir şeyler var ve bu değişime bir isim vermek gerekiyordu.

[heading style=”1″]Herkes ufak başlar[/heading]

B.A: Digital Bosphorus’tan bahsederken Silikon Vadisi benzetmesinde bulundunuz ve bana kalırsa bu ciddi bir hedefti. Şahsi düşüncem, Silikon Vadisi markası altında yer alan girişimcileri yenilikçilik, farklılık ve kalıpların dışında yer alma gibi karakteristiklerle tanımlayabiliriz. Peki Türk girişimcilerinin karakter özelliklerini nasıl tanımlarsınız ya da Digital Bosphorus vizyonuyla beraber ne yönde tavsiyelerde bulunursunuz?

S.A: Genelde Türkiye’de teknolojik anlamdaki bilgi düzeyi Silikon Vadisi ile karşılaştırıldığında bir nebze daha düşük. Oradaki üniversite altyapısı, girişimcilik kültürü, oradan çıkan başarı hikayeleri ve bunların getirdiği özgüven Türkiye’de yok. Ama bizde de ABD’de olmayan şeyler var. Öncelikle Türk girişimcisinin gözü kara. Yani bu ülkede 200 tane Groupon klonu ve 10 tane özel alışveriş kulübü açılıyorsa bu mantık dışı bir şey. Ayrıca bu kişilerin gözü çok yükseklerde değil. “10-20 bin kazanayım, ben dünyanın en mutlu insanıyım” diye düşünüyor. Aslında girişimcilik bu. Tabi bizde bir de pratik zeka var. Avrupa çok daha statik bir konumda. Ama benim Digital Bosphorus ile amaçladığım şey “şu olmalı, bu olmamalı” değil. Amacım değişim ve gelişimi vurgulamak, özgüven sağlamak. Umarım ileride bir gün bu başlık yalnızca Türkiye’ye değil, Avrupa’ya da sıçrar ve ABD’nin Silikon Vadisi varsa, bizim de Digital Bosphorus’umuz var diyebiliriz.

B.A: Silikon Vadisi benzetmesine karşı çıkanlar da oldu, “onlar nerede, biz neredeyiz” şeklinde.

S.A: Herkes ufak başlar.

B.A: Biz Türkiye olarak web ve iş geliştirme kısmında gelişiyorken, yazılım ve donanım anlamında almamız gereken çok yol var diye düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

S.A: Yazılım konusunda emin değilim. Yazılım konusunda yeterince istihdam gücü yok. Bir 5 bin yazılımcı daha olsa, onlar da iş bulur diye düşünüyorum. Kiminle konuşsam yazılımcı arıyor.

B.A: Ama yazılımcı olmak trend değil gibi?

S.A: Ben üniversitelerde böyle bir trend olduğunu ve özellikle son zamanlarda birçok sertifika programları yapıldığını görüyorum.

B.A: Evet ama Türkiye’nin yükselişinden bahsederken sürekli tüketici ve hizmet odaklı bir gelişimden bahsediyoruz. Yazılım ve donanım konularında aynı şeyi söylemek mümkün değil.

S.A: ABD dışında bu konularda iyi olduğunu söyleyebileceğin bir ülke var mı?

B.A: Belki Hindistan.

S.A: Bence Hindistan’daki çok daha düz iş. Biri 3-5 satır kod yazıyor, yanındaki de 3-5 satır kod ekliyor ve ortaya 10 satırlık bir kod çıkıyor. Bizim Hindistan’ı geçmek gibi bir hedefimiz olmamalı. Öyle bir outsource merkezi olmamalıyız. Bizim, İstanbul’dan ve Türkiye’den Avrupa’nın büyükleri arasına girebilecek şirketlerin çıkacağı bir gelecek hedefi koymamız gerekiyor. Bizim yükselişimizdeki üç ana nedeni katıldığım her konferansta anlatıyorum: Kredi kartı penetrasyonu, lojistik altyapı ve genç nüfus. Hiçbir Avrupa ülkesinde ne genç nüfus ne de yaygın kredi kartı kullanımı var. Bizim gibi yükselişte olan Brezilya ve Rusya’da ise 200’er milyona yakın nüfus olmasına rağmen kredi kartı kullanımı bizdeki kadar güçlü değil. Yani internetle ilgisi olmayan bu üç farklı neden, web girişimlerinin güçlendiği bir zamanda bizim çıkışımıza destek oluyor.

B.A: Bu soru çok sorulan ve artık klişe haline gelen bir soru ama yine de Digital Bosphorus başlığı altında tekrar fikirlerinizi almak istiyorum. Bu kadar klon girişim arasında Türkiye’den dünyayı sarsacak bir girişim çıkar mı ya da çıkması şart mı?

S.A: Dünyayı sarsacak girişimlerin ABD dışından çıkması çok daha zor. Çünkü para, bilgi, altyapı vb konularda ABD çok daha avantajlı. Ben açıkçası klon eleştirisine katılmıyorum. Eskiden ilk süpermarketi açan İngilizlermiş ve diğer ülkelerde de bakkallar varmış. Geçtiğimiz yüzyıl içinde insanlar İngiltere’ye gidip geldikçe süpermarketleri keşfetmişler ve kendi ülkelerinde de benzerlerini açmışlar. Ama Fransa’daki süpermarket ile İngiltere’deki arasında başlıkları dışında çok benzerlik yok. Ödeme sistemi değişik, farklı ürünler var, iade politikaları ve yasal düzenlemeler apayrı. Şimdi internette de farklı bir durum söz konusu değil. Türk insanı internetten aldığı ürünün hemen gelmesini ister ama Fransa’da ürünün gelişi üç haftayı bulur. Yani artık internette fikrin kimden çıktığı önem kazanmıyor. Evet, Türkiye’de dışarıdan gelen fikirlerin uygulaması var ve Türkiye’ye özel fikir dendiğinde itiraf.com, Ekşi Sözlük ve Yemeksepeti üçgeninde kalıyoruz. Ama pazarı değerlendirirken bence bu doğru bir bakış açısı değil.

[heading style=”1″]Yurtdışına açılmamız gerekiyor[/heading]

B.A: Yani asıl değerlendirilmesi gereken uygulama ve adapte etme olmalı.

S.A: Aynen öyle. Bence asıl değer o noktada ortaya çıkıyor. Ayrıca bizim artık yurtdışına açılmamız gerekiyor. Bugün Markafoni ve Yemeksepeti var, ben gelecekte 40 tane daha böyle girişim olacağına inanıyorum. Biz bundan 30 sene önce inşaat şirketlerimizin dünyanın her yerinde proje alabileceğine inanmıyorduk. Ya da Mavi Jeans’in Berlin’de, New York’ta mağaza açacağını tahmin edemezdik. Türk girişimcisinin gözü karalığı çok yüksek. Türkiye bence Dijital Darwinizm’in ülkesi ve bizim Türkiye’de çalışmakta zorunda olduğumuz hız ve baskı, yurtdışında çok işimize yarıyor.

B.A: Kitleleri harekete geçirecek başarı hikayelerinin ve profillerin varlığı da önemli ve Türkiye’de bu anlamda bir eksik var gibi. Bu noktada sizin de katkınızın olduğu Kaldıraç Etkisi kitabı Türkiye’deki bu eksiği giderebilecek bir girişim. Digital Bosphorus başlığının bu eksikliğe bir faydası olur mu sizce?

S.A: Digital Bosphorus bir vizyon. Yani aslında bizim “olmak istediğimiz”. İnsanların algısında bir fark yaratmaya çalışıyoruz. Senin dediğin rol modeller.  Bence Türkiye’deki internet sektöründe rol model olabilecek çok insan var. Düşündüğümüzden daha fazla. Örneğin Peak Games’in başarı hikayesi, Gittigidiyor ya da Nokta Grubu’nun hikayeleri var.

B.A: Göz önünde mi değiller o zaman?

S.A: Daha değişik zamanlardı tabi. Pazar ufaktı o zaman. Zincirleme bir şey bu. Sahibinden, Hepsiburada, Gittigidiyor olmasaydı bugünkü yapılar mümkün olmazdı. O zamanki Sahibinden, Hepsiburada, Gittigidiyor bugün açılsaydı başarılı olmazdı. Çünkü tamamıyla başka bir dünya yaşıyoruz. Çok daha agresif ve ayrıca hızın ve teknolojinin geliştiği bir dünya. Ben Türkiye’de oldukça rol model olduğunu düşünüyorum.

B.A: Peki Digital Bosphorus ile devletin bir kesişim kümesi olabilir mi?

S.A: Herkes kendi Digital Bosphorus kavramını yaratmak zorunda. Bence en sağlamı devlet desteği olmadan gelişen bir Digital Bosphorus olur. Bazı yerlerde illa ki kobi yardımları vb olur. Onlar olmasın demiyorum. Ama devlet sadece çerçeveyi çizse yeterli olacaktır. Devletin eğitim ve yatırım gibi bilindik fikirlerin yanında Türkiye’nin gelişmesi açısından bence yapabileceği en önemli şey bir teknoloji borsası kurulması olur. Bu borsanın İMKB standardında olmaması lazım. Daha yüksek riskli ve yeni kurulmuş, kara geçmemiş ve büyümekte olan şirketlere hitap eden bir borsa. Eğer bunu kurabilirsek ve çıkış (exit) tarafı oturtulursa o zaman çok daha fazla insan girişimci olmaya başlayacak. Böyle bir internet/teknoloji borsasına yakınlardaki Romanya, Bulgaristan, Ukrayna ve Yunanistan gibi yakın ülkeler de katılacaktır. Böyle bir altyapıyı üstlenmek devletin görevi olabilir.

B.A: Son olarak Digital Bosphorus için biz, sosyalmedya.co ve okurları, ne yapabiliriz?

S.A: Sahiplenin. Bu konu tartışılsın, konuşulsun. Açık bir kavram bu. Yurtdışındakilerle iletişimimiz sırasında kullanılabilir, yazdığımız yazılarda yer alabilir… Bu bir vizyon yaratma ve özgüven oluşturma çabası. Biz sahiplenirsek bu iş tutacak.

B.A: Biz sosyalmedya.co olarak elimizden geleni yapmak istiyoruz. Değerli görüşleriniz için teşekkür ederiz Sina Bey.

S.A: Ben teşekkür ederim.

(Digital Bosphorus logosu editörlerimizden Kenan Bölükbaşı tarafından tasarlandı)

Yorumlar (2)

  1. Cok guzel bir roportaj olmus.
    Yazarın kalemine, Sina Bey’in fikrine saglik…
    :)