Bu başlığın içeriği, yalnızca iş dünyası üzerine yazılmış bir yazı olarak görülmemeli. Aslında, sorunun büyüklüğüne bakılmaksızın verilen mücadele, bizatihi hayatın kendisi olma anlamı taşıyor.
Her insanın hayatındaki engellerle mücadele etmek için kendine özgü ve belli yöntemleri bulunsa da, söz konusu profesyonel bir iş olduğunda, daha metodik bir yol izlemek gerekebiliyor. İngilizce isimleri baz alınarak, küçükten büyüğe doğru 3C; “Challanges”, “Crises”, “Catastrophes”; Yani Sorun, Kriz ve Yıkım.
Sorun
Sorunlar, günlük olarak en fazla karşılaştığımız problem tipi denilebilir. Hatta iş denen sürecin kendisi tam olarak sorunları çözme süreci olarak bile adlandırılabilir. Bu ölçekteki problemlerin üstesinden gelmek için genel bir strateji üretmek çok doğru bir yaklaşım sayılamaz. Bunun yerine, sık sık karşımıza çıkacak bu gibi durumlara, özel çözümleri üretebilmek.
Elbette böyle bir süreçte en büyük destekçiniz, ekibiniz olacaktır. Derin bir nefes alın ve başlayın, ihtiyacınız olan bundan fazlası değil.
Kriz
Ortadaki problemi çözmek için, atılacak her adımın üzerinde hızlı bir biçimde ama dikkatlice düşünülmesi gereken aşama, yani kriz. Kriz şartları birçok açıdan, girişimler için önemli bir sınayıcı olma niteliği taşır.
Girişimin kritik durumlardaki hareket etme kabiliyetini test etmeyi, çalışanlarının rutinin dışına çıkan problemlere karşı aldığı tavrı görebilmeyi sağlar. Kriz anları da sorunlar gibi metodoloji anlamında belli bir kalıba oturtulmuş çözüm sistematiğine sahip değildir.
Hatta böylesine yöntemlerle çözülmeye çalışılan krizler genellikle daha büyük krizlerin habercisidir. Detaylara girmeden oluşturulacak bir yol haritası, öncelikle krizin doğru tanımlanmasıyla başlayacaktır.
Akabinde ise ortadaki problemle dürüst biçimde yüzleşerek, en az zararla kurtulmayı sağlayacak çözüm “üretilmelidir”. Bu noktada asla emsal incelemelerine güvenmemek gerekir. Aslolan, bu durum için sizin üreteceğiniz çözümdür.
Yıkım
Bu evrenin bir diğer ismi de ‘Afet’. Eğer karşınızdaki yıkımla mücadele etmeniz gerekiyorsa artık bu adımı problem olarak adlandırmak son derece hafif kaçacaktır. Liderliğini yaptığınız veya içerisinde bulunduğunuz şirket, birçok krizin üstesinden gelmeyi başarmış olabilir, fakat söz konusu karşınızdaki bir yıkımsa, sürecin sonrasında bir şeyler kurtarılmış olsa bile, artık içerisinde bulunduğunuz yapının öncekiyle aynı olmadığı açık şekilde ortadadır.
Yıkım süreçleri isim olarak olduğu gibi işleyiş ve önlem olarak da afetlere benzer. Yıkılmaya başlamış bir binayı olduğu gibi ayakta tutmaya çalışmak o dakikadan itibaren nafile bir çaba olmanın yanında, asıl değerli olanları da kurtaramamak anlamına gelecektir.
Bu yüzden süreç analizi çok doğru yapılmalıdır. Sırasıyla sorulması gereken sorular şunlardır, “Ne kadar vakit var?”, “Bu sürede kurtarabileceklerimiz neler?” ve “Kurtarılma şansı bulunanların önem sırası nasıl şekillenmeli?”.
Tam olarak bu yüzden gerçek bir afete benzeyen yıkım süreçleri her ne kadar sert ve acımasız bir şekilde gerçekleşse de, soğukkanlı kalabilmek ve kısa süre içerisinde doğru yargılara varabilmek, süreci en az hasarla atlatabilmenin anahtarı konumundadır.
Bazı yıkım süreçleri diğerlerinden daha spesifik bir yapıya sahiptir. Bu noktada yıkımın niteliği doğru analiz edilmelidir. Kısa vadeli ve uzun vadeli olarak ne gibi etkiler bırakacağını doğru çözümleyerek, bazen reaktif bazen de proaktif yaklaşımla çözüm üretilmeye çalışılmalıdır.
Tüm bunlarla birlikte, yıkımlar gerçek liderlik kabiliyetlerinin test edildiği ortamlardır. Öyle ki, bazı insanlar bu süreçlerin sonuçlarını doğru çözümleyerek, içinde yer aldıkları yapıyı, bir sonraki çalışma sürecine hazır hale getirebilirler.
Yorumlar (0)