İnsanlar arası iletişim şekilleri sosyal medyada gördüğümüz haliyle değerlendirildiğinde, aslında duygular, düşünceler, kanaatler, izlenimler gibi soyut birçok olgunun birbirinin içine geçmiş halde varlık gösterdiğini gözlemliyoruz. Bu varoluşun kökeni de düşünce ve kanaatlerin günümüz modern yaşantısında giderek daha da aşırı bir şekilde önem kazanıyor olmasına dayanıyor. Günümüzde temel gerçek bilgi olarak kabul edilmeli iken, genel eğilim, sürekli kanaatlere gerçek bilgiden daha çok değer verilmesine doğru kayıyor. Duygu sosyolojisine göre duygu içinde bir başka duygu olarak varlık gösteren kanaat, artık günümüzde düşünce olgusundan dahi daha fazla paye sahibi olarak iletişim teorisi içerisinde kendine yeni bir yer edindi.
Somut bir şekilde örneklemek gerekirse bir sosyal ağ sitesinde yaptığımız paylaşımların amacını, neden bu içerik paylaşımını yapıyor olduğumuzu kendimize sorduğumuzda aldığımız cevap, kendimiz hakkında çevremizin gözünde kendi istediğimiz doğrultuda oluşturmakta olduğumuz imajımızın dikkat çekmesi, beğenilmesi, takdir edilmesine, desteklenmesine duyduğumuz ihtiyaçtır. Yani “o kanaatin” oluşmasını arzu etmemizdir. Sürekli etkileşim halinde olduğumuz çevremiz sosyal dünyamızdır. İşte sosyal medya da en kaba taslak tanımıyla çevremizin dijital ortamdaki tezahürüdür. Bu ortamda yayınladığımız görsel ve yazılı içeriklerin neden olduğu düşünceler, izlenimler, kanaatler, sosyal hayat içerisinde karşılıklı etkilenim ve duygulanımlar sürecini meydana getiriyorlar.
Bu tezden yola çıkarak sosyal medyanın toplumsal sınıflar üzerinde nasıl bir “yalnız değilsin”, “haklısın” duygusu, anlaşılma, destek görme, kenetlenme, birleşme güdüsü yaratabilme potansiyeline sahip olduğunu son günlerin dünya gündemine en çok damga vuran olayı olan Ortadoğu meselesi üzerinden değerlendirelim. Yaşananların dinamiğini açıklayabilmek için akademik olarak bu konuda yazılmış ne kadar yazı, makale, inceleme vs. okusak da isyanların yaşandığı ülkelere dair bir sosyal sınıf analizi yapmak mümkün olmayacaktır. Buradaki eksik halka, toplumların da psikolojileri, duyguları olduğu gerçeğinin göz ardı ediliyor olmasıdır. Yani duygu yalnızca kişisel, bir kişiye özgü bir kavram değildir. Toplumlar da yaşadıkları karşısında kırılabilir, gücenebilir, gururları incinebilir.
İşte Ortadoğu meselesinde Twitter, Facebook gibi sosyal ağlar, bu duyguların ifade edilebilmesi, paylaşılması adına bir aracı platform fonksiyonu ile çok önemli bir görev üstlenmiş ve başarılı da olmuşlardır. Bu başarının ardından gelen minnet hissinin, teşekkürün ve mutluluğun yansıması, yeni doğan kızına Facebook adını veren Mısırlı vatandaşın ve onunla aynı duyguları paylaşan diğer vatandaşların kalplerinde gizlidir. Facebook ya da diğer sosyal ağlar bu ülkelerde kelimenin tam anlamıyla özgürlüğün simgesi olarak algılanmışlar ve bu amaçla konumlandırılmışlardır.
Bu nedenle şunu rahatlıkla ifade etmek mümkündür ki ilerleyen zamanlarda sosyal medya kavramı, yalnızca bir pazarlama deyimi olmanın ötesinde, sosyoloji biliminin açıklanması gereken yeni kavramlarından biri olarak, özellikle duygu sosyolojisi içerisinde kendine yer edinerek, cevap bekleyen pek çok soruya ışık tutacaktır.
Yorumlar (0)