Gezi Parkı protestoları sonrası harekete geçen Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, sosyal medya üzerindeki denetim mekanizmalarının kurulması için bir süre düğmeye basmıştı. Geçtiğimiz günlerde Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve 2013-2014 Eylem Planı’nı yayınlayan Ulaştırma Bakanlığı, bu kapsamda Facebook ve Twitter gibi sosyal ağları denetim altına almak amacıyla ilk adımlarını attı.
Yayınlanan eylem planı dolayısıyla devletin hem siber saldırıları önlemek hem de yalan bilgilerle toplumu yanlış yönlendirmekle suçladığı sosyal medya üzerinde bazı izleme ve denetim ekipleri oluşturma hedefinde olduğu biliniyordu. Yeni Şafak’ın haberine göre Ulaştırma Bakanlığı bu anlamda ilk adımlarını attı. Bundan böyle devlet sosyal medyadaki yasa dışı faaliyetleri “mavi oda” adı verilen özel merkezi üzerinden izleyecek.
Güvenlik birimlerini sosyal medya hakkında daha yetkin olma konusunda harekete geçiren devlet, mavi oda aracılığıyla Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlarda suç unsuru taşıyan mesajlar ve bunları paylaşan kişiler ortaya çıkarılacak. Sosyal ağın ortak rengi maviden adını alan bu özel birim söylenene göre uzman kişilerin yönetiminde olacak.
Diğer yandan devlet ve beraberindeki güvenlik birimlerinin sosyal medyayı izleme faaliyetleri bununla da sınırlı değil. Zira Hürriyet‘in haberine göre Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bulunan Siber Suçlarla Mücadele Müdürlüğü’nde Gezi Parkı olayları nedeniyle bir süredir sosyal medya takibi gerçekleştiriliyor.
Bu kapsamda özel bir izleme ekibi kuran Ankara Emniyeti’nin hedefinde küfür ve hakaret içeren mesajlar vardı. Sonuç itibarıyla Gezi Parkı direnişi süresince Başbakan ve diğer devlet yetkililerine küfür ya da hakaret içerdiği öne sürülen 170 bin mesaj tespit edildi. Ankara Emniyeti Gezi Parkı gösterileri için hazırladığı fezlekeyi ise tamamlayarak savcılığa sundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 190 sayfalık fezlekeden nasıl bir sonuç çıkaracağı ise merakla bekleniyor.
Gözlemek, takibe almak, baskı oluşturmak, rahatsız etmekten ziyade medyayı doğru kullanmayı ve okumayı öğretsek “ileri demokrasi”ye daha uygun olurdu. Medya okuryazarlığının zorunlu ders olması konusunda girişimde bulunmak için bundan daha iyi fırsat var mı?