x

Durum Güncellemesi

Durum Güncellemesi

Bir zamanlar “kendini yazarak ifade etme” kavramı bize edebiyatçıları, gazetecileri ve günlük tutan kızları çağrıştırırdı. O zamanlar kimse “Kendini yazarak ifade etme alışkanlığı sağlıklı mıdır?” diye düşünmezdi. Dijital dünya durumu değiştirdi.

Yazı ve konuşmanın rolleri değiştiği paralel bir evren söz konusu. Sms, chat, forum, sözlük, blog, wiki, tweet vesaire. Her yıl 6 kişi toplaşıp bir kitap okuduğumuzu söyleyen okuma istatistiklerine inat, yazmayı öğreniyoruz. Günümüzde sosyal medyaya yönelik en yaygın eleştiri insanları asosyalleştirdiği iddiası. Kesinlikle katılmıyorum! Ama ifade yöntemleri arasında gerçekleşen bu rol değişiminin ele almaya değer olduğu kanısındayım.

Konuşma ve yazı birbirinden oldukça farklı karakteristiklere sahiptir. Konuşma, gerçek zamanlıdır, kalıcılığı yoktur, Hedef kitlesi çoğunlukla bir elin parmaklarını geçmez. Konuşurken hata yapabilirsiniz. Herkes hata yapabilir. Dolayısıyla dinleyici hataları tolere etme eğilimindedir.    Yazı ise düşüncelerin gecikmeli aktarımıdır, kalıcıdır, hedef kitlesi geniştir. Hata mı yaptınız? Geçmiş olsun! Ortak olan ise ikisinin de araç olarak “lisan” kullanıyor oluşu. Dolayısıyla düşünce biçimimizi etkiliyorlar.

Sosyal düzeyde kendimizi ifade etmek için yazıyı konuşmaya bir ikame olarak görmeye başladığımız aşikar. İlişkilerimizi Facebook yoluyla bitirmeyi yeğliyoruz. Çünkü yazmak, kritik zamanlarda hatasız cümleleri kurmamızı sağlıyor. Zor soruları cevaplarken zaman kazandırıyor. Kendimizi saçma espriler yapmaktan alıkoymamıza imkan tanıyor.

Gitgide alışıyoruz. Hatasız cümle kurmayı hedefleyen düşünce biçimi, her cümlemizin yüzlerce kişiye hitap edebileceği illüzyonu zihnimizde kemikleşiyor. İşte bu noktada dolaylı bir asosyalleştirme etkisinden söz edebiliriz. Dijital medya formel yapısını kaybediyor. Kendi jargonunu oluşturuyor. İki farklı evrene ait jargonlar birinden öbürüne aktarılıyor. Bu iki evrenin iletişim yasalarının farklı olduğunu gitgide unutuyoruz. Düşünceleri oluştukları anda aktarmaya korkmaya başlıyoruz. Ve bu durum gün geçtikçe bir tür “gerçek dünyada sosyalleşme fobisi”ne dönüşüyor. Bugünlerde hepimizde panik atak var gibi.

Sosyal medya kullanımının bu etkisini daha çok yerel olarak ele almalıyız. Çünkü dünyanın geri kalanının sosyal medya kullanımı bizimkiyle örtüşmüyor. Kişisel radyolar, Youtube, JustinTv gibi video tabanlı sosyal platformları kendimizi ifade etmek için kullanmıyoruz. Diğer ülkelerde bu ortamların kişisel yayın için kullanılma alışkanlığı dijital evreni onlar için yazı tabanlı bir yer olmaktan çıkartıyor. Ünlü olmaya bu kadar meraklı olup kamera karşısına geçmekten bu kadar korkuyor oluşumuzu ben kozmetik ürünlerinin pahalılığına bağlıyorum. Ama emin değilim.

Yorumlar (1)

  1. “Düşünceleri oluştukları anda aktarmaya korkmaya başlıyoruz.”
    Imla hatasi yapmamak, kavram karmasasi olmadan yazmak, akici olmak, cumleyi anlasilabilir kilmak… Ustune bir de ‘yarin bir gun pisman olacagin bir sey yazmaman gerektigini’ bilmek. Sosyal Mecra ile ilgilenen herkes ilk baslarda ‘kendi kisisel markam icin ne yapabilirim?’ diye dusunmustur. Bir ara yukarida yazdiklarim insanin sirtina yuk gibi gelir. Fakat zamanla kullanici mecraya alisir (marka icin de boyle) o mecra ile kendi ses tonunun ve uslubunun kesisimini ortaya koyar. Tekrar dogal olur yani tweetlemek.
    Arada gecen surede de, bir derdi 140 karaktere sigdirmayi ogreniriz.