İnsanlık tarihini incelediğinizde bütün büyük sorunların, yönetenlerle yönetilenler arasındaki kopukluktan kaynaklandığını fark edersiniz. Seçme ve seçilme hakkı, güçler ayrılığı, yazılı kanunlar vs. hep bu kopukluğu telafi etmek için geliştirilmiş yöntemlerdir.
Yöneticilerimizin biz İnternet kullanıcılarını denetlemek için koyduğu kuralların bir türlü yerine oturmamasının sebebi tam da bu gibi görünüyor. Onlar küçüklüklerinden beri benimsedikleri bir tür hayat yaşıyorlar, biz ise tamamen farklı bir tür.
Birincisine “Çevrimdışı Hayat” denilebilir. Bu hayatı yaşayanların temel haber kaynakları günlük gazete ve televizyon. Buralardaki yorumlardan besleniyorlar. Bürokratik bir göreve gelemedikleri sürece edilgenler. Belki de bu yüzden yöneticilere bizim pek anlayamadığımız derin bir saygıları var. Yönetenler ve yazanlar tarafından üretilen bilgiyi alıyor, yorumluyor ve çevrelerindeki beş-on insanla tartışıyorlar, o kadar. İçerik yaratma ve yayma güçleri çevrimiçi yaşama geçmedikleri sürece çok çok az.
Bu tarz yaşayanların bir kısmı İnternet’i kısmen benimsemiş durumda. Onlar da tam anlamıyla Web 1.0 kullanıcıları. Yani İnternet’ten haber okuyup birbirlerine e-posta gönderiyorlar.
Çevrimdışı insanın gözünde yayıncı/yazar/yönetici birer otorite simgesi. Bu insanların bazı blog veya sözlük yazarlarını “yazar” diye tanıdığına ve aşırı ciddiye aldıklarına sıkça şahit olabilirsiniz.
İkincisi ise bizim “Çevrimiçi Hayat”ımız. Çevrimiçi yaşayanlar olarak biz güncel olaylardan anında haberdar oluyoruz. Elimize geçen bütün görsel, yazılı veya işitsel içerikler bizim için birer oyun malzemesi. Bunları istediğimiz gibi şekillendirip Facebook, Twitter, Friendfeed, Blog, Sözlük, YouTube, vs aracılığıyla aynı anda yüzlerce kişiye yayabiliyoruz. Ve bunu 24 saat yapabiliyoruz.
Bu insanlar (yani bizler) için “yazar” kelimesi oldukça sıradan bir sıfat. Bize göre her “okur” aynı zamanda biraz da “yazar” çünkü. Bu yüzden de bir önceki nesil Can Yücel dendiğinde şöyle bir dururken, bizim nesil sahte Can Yücel şiirlerini İnternet’te yayıp gelen tepkilerle eğleniyor.
Herkes içerik üretebildiği için de, hem yazarla okur, hem yönetenle yönetilen, hem de geleneksel medyadaki bütün kategoriler birbirine karışıyor. Olay da bu noktada kopuyor zaten. Bizim dünyamızda dış haberlerle magazin, sporla müzik, erotik yayınlarla çevreci mesajlar aynı ekranlarda akıyor. Facebook ya da Twitter akışınızda, arkadaşlarınız ne paylaştıysa onu görüyorsunuz. Bir an Facebook’a girip gördüklerinizi kategorize etmeyi deneyin, demek istediğimi daha net hissedeceksiniz.
İşte şimdi Baudrillard’ın söyleyip durduğu, kategorilerin anlamsızlaşması noktasına gelmiş bulunuyoruz. Şorun şu ki: Yöneticilerimiz henüz o noktanın çok gerisindeler. Onlar hâlâ çocuklara yönelik içeriklerle spor haberlerini, kumar içeriğiyle sosyal medyayı, erotik görsellerle mayo reklamlarını ayırt edebileceklerini sanıyorlar. Farkında değiller ki Atatürk’e hakaret eden videolarla en milliyetçi şarkılar, eşcinsellik temalı Emporio Armani reklamlarıyla duaya çağıran Yunus Emre ilahileri aynı sitelerde yayınlanıyor.
Bir nesneyi doğasına aykırı bir düzenlemeye tabi tutarsanız, geriye sadece enkaz kalır. Şüphesiz ki deniz ulaştırma işletme mühendisliği dalında doktora yapmış olan BTK Başkanı Tayfun Acarer bunu benden çok daha iyi biliyordur. Tek gereken bu prensibi pratiğe uygulamak. Yoksa Türkiye’nin İnternet’i sansürleme macerası daha çok süreceğe benzer.
Kalemine sağlık. çok beğendim dostum.
Sağolasın Batuhan. Yazmışken buraya yakışsın istedim.
Sansür diye gırtlaklarını yırtanların bu kadar kalın kafalı olcagını sanmıyorum. Ben okudum ve gayet açık bir dille yazılmış. Şuan ki durumun neyse aynı kalacak denmiş güvenli profili iseyene de bırak asıl sen engel olma sansür yapma. Yetkililer açıklama yapıp yok bu yalan diyosan bu senin kalın kafalılıgındır ki her önüne gelene BTK Bakanlık, TİB. Sen daha busüreçlerin bile nasıl çıktgına dair en ufak bir fikrin varmıdır ki böyle atıp tutarsın.
Bir zamanlar ve halen devam eden Atatürk ismini kullanarak milleti sömürmek neyse bu olayda aynı mantaliteyle ilerler.
Bundan kim rant sağlamak istiyorsa ki çok belli kim oldukarı : kıyıya vuran sular geri çekilir.
Aklı başında insanlar olarak bizim görevimiz yetkililerin yaptıkları açıklamaları olduğu gibi kabul etmek değil, olayı tüm yönleriyle incelemek olmalı.
Kararla ilgili eleştirilebilecek onlarca madde var. Ben sadece Aile Profili’nden bahsedeceğim:
Abonelik hizmetleri sırasında “Güvenli İnternet”i seçen kişinin standart profili Aile Profili olacak. Peki:
1) Çocuk Profili zaten varken Aile Profilinin tanımı, kapsamı ne?
2) Milyonlarca ailenin standart ayarı haline gelecek olan Aile Profili’nden hangi siteler neye dayanarak çıkartılacak?
3) BTK’nın İnternet’teki bütün siteleri inceleyip hangisi aileye uygun hangisi değil belirleyecek kapasitesi var mı? Bu kapasite yoksa adaletli bir uygulama nasıl olacak?
4) Herhangi bir site/şirket/girişim Aile Profili’nden çıkartıldığında nereye başvuracak?
5) Bu başvuru hangi makamlar tarafından dikkate alınacak, ne kadar sürede çözülecek?
Kararın metninde ya da BTK’nın ve TİB’nin yaptığı herhangi bir açıklamada bunların cevabı var mı? Bana yok gibi geldi. Eğer siz bulabildiyseniz bizi de aydınlatabilirseniz sevinirim.
Saygılar.
Egemen Bağışın açıklaması :
‘Şu anda isteyenler standart paketi alıp, hiçbir filtre olmadan internete rahatlıkla girebiliyorlar. Ama birtakım çevreler sanki Türkiye’de bazı şeyler yasaklanıyormuş intibası yaratmak için, ‘siteler kapatılacak’ gibi iddialarla ortaya çıkmışlar. Bu konuyu vatandaşlarımızın daha iyi irdelemesini istiyoruz”
”Türkiye’de birileri gençliği korumak adına, daha aydınlık yarınlara emin adımlarla ilerlemek adına birtakım alternatif opsiyonlar sunmak istiyorsa bunları çarpıtmak da kimsenin haddi olmamalıdır”
Devlet Bakanı Egemen Bağış