Yazı dizisinin önceki bölümleri: 1. Bölüm, 2. Bölüm, 3. Bölüm, 4. Bölüm.
Geçtiğimiz Pazartesi, sosyalmedya.co’da iki ayımı doldurdum ve bu da 14. yazım.
İki ay önce, sadece sağlık ve ilaç sektörünün sosyal medya ve dijital-mobil pazarlama alanında yürüttüğü aktiviteleri yazmaya başladığımda, alan son derece niş olduğundan, bir süre sonra kendimi tekrarlamaya başlar mıyım ve her seferinde değerli bir içerik sunabilir miyim diye endişelerim vardı. Bu iki aylık süre, tüm endişelerimi boşa çıkarmakla kalmadı, aksine kendimi klonlama ihtiyacı doğurdu. Günlük olarak takip ettiğim global sosyal medya arenası bana sınırsız içerik sağlıyor zaten ama daha çok sevindiğim şey, sizlerden gelen destek. Bundan sonra da, sizlerden gelen değerli içeriklere yazılarımda yer vermekten keyif alacağım.
Sağlık alanında sosyal medya aktivitesi dendiğinde ben bunu önce kâr amaçlı olan ve olmayan diye ikiye, sonra da kategorisel açıdan genel olarak beşe ayırıyorum:
- Hastanelerin ve diğer sağlık merkezlerinin aktiviteleri
- İlaç firmalarının aktiviteleri
- Dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının aktiviteleri
- Doktorların aktiviteleri
- Hasta gruplarının veya yakınlarının aktiviteleri
Yazılarımın konusunu bu 5 kategorinin aktiviteleri oluşturuyor. Sosyal medyanın sağlık alanında kullanımının toplumsal, kurumsal ve bireysel çıktılarına baktığımda görüyorum ki bu mecra ne kadar akıllı ve etkili kullanılırsa sağladığı fayda o kadar büyük oluyor.
Dünyanın saygın araştırma ve danışmanlık şirketlerinden PricewaterhouseCoopers Nisan 2012’de A.B.D.’deki 1.060 sosyal medya kullanıcısının katılımıyla ve alanlarında uzman kişilerin yorumlarıyla, sağlık sektörünün sosyal medya kullanımı ve bu konuda kullanıcıların algısı üzerine oldukça kapsamlı bir rapor yayınladı. Bu raporun özet çevirisi ve yorumlarımı içeren 5 bölümlük yazı dizisi 14 Mayıs’ta başladı ve o günden bu güne raporun İngilizce orijinali, sizler tarafından toplam 101 kez indirildi ve görüntülendi. Şimdi bu raporun kapsamlı özet çevirisini sizlerle buluşturuyorum. Raporun kapsamlı özet çevirisini yaptıktan sonra, e-magine iletişimdeki dostlarım da raporun yeniden tasarımı ve görsel olarak aslına benzer hale gelmesi aşamasında katkılarını esirgemediler.
Bu özet çeviriyle beraber, bu son bölümde kısa bir toparlama yapacağım.
Hepsinden önce şunu ifade etmek isterim ki, pazarlamanın, internetin ve sosyal medyanın kitabının yazıldığı yer olan A.B.D. , her alanda olduğu gibi sağlık alanında da sosyal medyanın oldukça aktif kullanıldığı bir ülke. Üzerine beş bölümlük bir yazı dizisi hazırladığım bu araştırma gösteriyor ki, sadece sosyal medya değil, tüm dijital ve mobil uygulamalar, sağlık alanında giderek artan hızda kullanılmaya başlanacak.
Henüz hiçbir ülkede, ilaç sektörünün sosyal medyayı ne şekilde kullanacağı ile ilgili net ifadeler taşıyan bir kullanım rehberi yayınlanmamışken, ilaç firmalarından bu alanda büyük bir cesaret beklemek hayalperestlik olur. Yalnız unutulmamalı ki, sosyal medya dediğimiz şey, bir Facebook sayfasından, her gün gönderilen 3-5 Twitter iletisinden ibaret değil. Sosyal medyada veri madenciliği, bir başka deyişle monitorizasyon belki de ilaç ve sağlık sektörünün ilk başlaması gereken yer. Pazar araştırmalarının yerini sosyal medya monitorizasyonunun almakta olduğunun konuşulduğu şu günlerde, ilaç ve sağlık sektöründe çalışan bir yöneticinin, özellikle bir pazarlamacının bundan haberdar olmaması büyük kayıp olur.
Sosyal medya da (genel itibariyle ilk jenerasyon kanallar olarak tabir edilen Facebook ve Twitter, Youtube’u kastediyorum) tüm diğer ürünler, hizmetler ve araçlar gibi gün gelecek hayat döngüsünün alçalma dönemine girecek, belki küçülecek, belki dönüşecek, belki de kaybolacak. Kısa bir süre öncesine kadar ülkemizde Youtube’a erişim yasak iken, bu durum hepimizde bir sınırlandırılmış hissi yaratmıştı. Halbuki şimdi yerel ve global pek çok video sitesi, Youtube’un sağladığı içeriği sağlayabiliyor.
Raporun sonuçlarına göre sosyal medya sitelerinin erişkinler tarafından kullanımı 2005 yılından 2011 yılına, %5’ten %50 oranına yükselmiştir. Örneğin Facebook 2005 senesinde 5 milyon kullanıcıya sahipken, şu anda 845 milyon katılımcıya (bireysel kullanıcı ve ticari kullanıcılar) sahip ve bu sayı tüm Avrupa’nın nüfusundan çok. Twitter da, yine inanılmaz bir büyüme sergilemekte ve günlük ortalama 460.000 yeni hesap açıldığını bildirmekte. Bununla beraber biliyoruz ki, Twitter’da içeriğin % 50’si kullanıcıların yaklaşık 20.000’i tarafından oluşturulmakta. Yani an itibariyle büyük çoğunluk katılımcı değil, izleyici konumunda. 2 sene sonra milyonlarca kullanıcının canı 140 karakterle kendini ifade etmeye çalışmaktan sıkılırsa ne olacak? Ön kabulümüz, sosyal medyanın geri döndürülemez bir fenomen olduğu, ama ya değilse?
Yukarıda saydığım soru işaretleri, profesyonel olarak sosyal medya alanında çalışan biri olarak beni endişelendirmiyor. Çünkü pazarlamacı yanım diyor ki, insanların en büyük motivasyonlarından biri kendilerini ifade etmek ve ellerine bunu yapmanın çok basit bir yolu geçmişken, bundan vazgeçmeyecelerdir. Yeni jenerasyon sosyal ağ Pinterest de aynı motivasyon üzerinden besleniyor, sadece fotoğraflarımızı paylaştığımız Instagram da, milyonlarca blog da. Evet, belki bundan 3 sene sonra Facebook ve Twitter bugünkü popüleritelerini koruyamayabilirler ama o gün geldiğinde bu motivasyon, kendine başka bir kanal bulacaktır.
PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nün (HRI) yaptığı bu araştırmanın sonuçları, hastaneler, ilaç sektörü ve sigorta sektörünün bu yeni interaktif iletişim şeklinden faydalanabileceğini gösteriyor.
Haftalık bir sosyal medya fotoğrafı çekildiğinde, HRI, topluluk sitelerinin aktivitelerinin binlerle ölçülürken, firma sitelerininkinin sadece yüzlerde kaldığını ifade ediyor.
Ne kadar yüksek bir sayı: 1.200 hastane, 4.200’den fazla sosyal iletişim sitesinde yer almakta.
Birkaç ilgi çekici sayı daha:
- Kullanıcıların % 42’si sosyal medyayı, sağlık ile ilgili (tedavi, doktor) tüketici yorumlarına erişmek için kullanmaktalar.
- Araştırmaya katılanların % 61’i, sağlık kurumlarının sosyal medya paylaşımlarını güvenilir bulmakta. % 41’i ise sağlık kurumları ile bilgilerini paylaşmayı uygun bulmakta.
- 18-24 yaş aralığındakilerin % 90’ı sağlık ile ilgili konularda katılım sağlayıp, erişilen bilgiyi güvenilir bulduğunu ifade ederken, % 80’i sosyal medya aracılığıyla sağlıkla ilgili bilgiyi paylaşmayı uygun bulduğunu belirtmişler.
- Kullanıcıların % 75’i, sosyal medya kanalıyla, sağlık kurumlarına ilettikleri randevu talepleriyle ilgili bir gün içerisinde cevap beklediklerini ifade ederken, yaklaşık yarısı birkaç saat içerisinde cevap beklentisinde olduğunu belirtmiş.
- Kullanıcıların % 45’i sosyal medyada eriştikleri bilginin, tedavileri için ikinci bir fikir alma konusunda etkili olduğunu, % 40’ının ise kronik hastalıklarıyla başa çıkmaları veya diyet ve egzersize yaklaşımları konusunda etkili olduğunu ifade etmiş.
Raporun tüm detaylarını görmek için bu linke tıklayın lütfen. Yazımı Cleveland Clinic’in İş Bütünlüğü Şefi Don Sinko’nun sözü ile bitiriyorum: “Sosyal medyanın en büyük risklerinden bir tanesi sosyal medyanın görmezden gelinmesidir. Sosyal medya her yerde; siz sevseniz de sevmesiniz de insanlar onu kullanıyor. Neyi bilmediğinizi bilmiyorsunuz.”
Hocam ellerinize sağlık. Son derece güzel açıklayıcı ve bilgilendirici bir yazı olmuş